HEM AĞLARIM... HEM GİDERİM...
Görsel ve yazılı basından takip ettiğimize göre bir çok il ve ilçede sosyal mesafe, maske ve temizlik kurallarına uyulmasa da ilimizde ilçelerimizde alınan kurallara uyulduğunu gözlemlemekteyiz.
Şehirlerde düğünler yerlerini yavaş yavaş nikah törenlerine bırakıyor. Anadolu ise geleneklerine sıkı sıkıya bağlı. Görücü gidip beğeniyor, çeyizler sergileniyor, hamamda sazlı sözlü eğlenceler yapılıyor. Gelinlerin türküsü de hala aynı: ‘‘Hem ağlarım, hem giderim.‘‘
Düğünle ilgili gelenekler yörelere göre farklılıklar gösterse de genel aşamaları birbirinin aynı. Kırsal yörelerde düğün, ürünün tarladan kaldırıldığı, işlerin azaldığı sonbahar aylarında yapılıyor. Davet edilecek kişilere düğün gününden birkaç gün önce armağanlar gönderilerek haber vermek en önemli adetlerden biri. Bu işi kadınlar yapıyor. Düğünden birkaç gün önce kız veya erkek evinde çeyizin sergilenmesi kız tarafının gurur kaynağı. Düğünün başladığını ise damat evinin damına dikilen bayrak ilan ediyor.
Anadolu'da düğünler genellikle perşembe başlayıp pazar günü sona eriyor. Yemekli hamam eğlenceleri, damat evine çeyiz getirilmesi, çeyizde bulunan eşyaların yazılması, kına gecesi, damat tıraşı, düğünün en önemli aşamaları. Gelinin evinden alınıp damat evine getirilmesinde ise hüzünle sevinç birbirine karışıyor. Damat evinde gelinin duvağı geline verilen 'yüz görümlüğü' ile açılıyor.
‘‘Hem ağlarım, hem giderim.‘‘
Gelin hikayesini biliyorsunuzdur. Düğün günü ağlamaktan gözyaşları sel olan geline yakın arkadaşları, “Madem çok üzgünsün, bak ağlıyorsun. İstersen bu işten vaz geçelim denilince, “Yok yok... Bakmayın benim ağladığıma, ben hem ağlarım, hem de giderim” demiş”
Asıl konumuza gelince, aylardır, hatta yıllardır yazıp duruyoruz..
Çevre yolumuz ne oldu vb. konuları gündeme getirip takipçisi oluyoruz.
Bazı dostlarımız ve yine okurlarımız, “Yazıyorsun, yazıyorsun da ne oluyor, sonuç alıyor musun? Diye soruyorlar.
Ben de gelinin ‘‘Hem ağlarım, hem giderim.‘‘ sözü gibi “Ben işimi yapayım, doğup büyüdüğüm, yaşadığım ilçenin sorunlarını yazayım da gerisini ilgililer düşünsün. Yapacak bir şey yok.” diye cevap veriyorum.
Bilinmesini isterim ki, ben yazmaktan asla bıkmam, usanmam.
Ne zamana kadar?
Ta ki ilçemizin sorunları çözülene kadar....
*****•*****
Her gelen gidiyor.
Hüzün de, sevinç de, gam da, keder de, bayram da, ömür de, insan da...
Dünya böyle bir yer işte.
Hepsinden geriye, kalabilirse şayet, bir tek insanlık kalıyor.
Muhabbet, nezaket, merhamet, hizmet, iyilik, güzellik, hayır, hasenat...
Rabbim bizlere bir hoş seda bırakabilmeyi nasip eylesin.
*****•*****
ÖZEL TEŞEKKÜRLERİMİZLE
Gazetemizin 52. Yılına girmesi nedeniyle, Ordu plakamız 52 olunca bundan yola çıkarak farklı bir etkinlik düzenlemeye karar verdik.
Sevgili kardeşim Soner Arıca’ya bu fikrimizi paylaşınca, sahne aldığı İstanbul Küçükyalı’daki Nanna Restorandaki ekibi ve menajeriyle hiç bir ücret talep etmeden “Güneş gazetesi bizim gazetemiz. Fatsa’nın gazetesi, Fatsalıların gazetesi diyerek Seve seve geleceğini söyledi. Biz de hemen çalışmalara başladık ve mükemmel bir restoranda, mükemmel bir şekilde 52. Yaşımızı kutladık.
Şunu özellikle belirtmek isterim ki, bu gecemize gönlümüz tüm okurlarımızı, hatta tüm Fatsalı hemşehrilerimizi davet edip birlikte kutlamak isterdik. Ama bir yandan Pandemi kuralları, bir yandan mekanın kapalı oluşu nedeniyle davetli sayımızı sınırlı tutmaya çalıştık.
Bu fikir ve düşüncemizin kabul göreceği düşüncesiyle tüm davetlilerimize bir kez daha teşekkür ediyor, davet edemediğimiz okur ve ve Fatsalı hemşehrilerimizden özür diliyoruz.
İleriki günlerde faklı ve güzel etkinlerde görüşmek ve buluşmak dilek ve temennisiyle..
Bu arada 52. yaşımızı manşetten veren ve köşe yazısıyla bu anlamlı günümüzü kutlayan sevgili meslektaşlarım Fatsa Yeni Haber gazetesi sahibi Yavuz Selim Eser ve Ordu Olay gazetesi sahibi Zeki Özel’e çok özel teşekkürlerimizle... Sağ olsunlar... Var olsunlar...
Güzel günlerde yine hep birlikte olmak dilek ve temennisiyle...