HAMİ EKSER KARDEŞİME SEVGİLERİMLE
Geçen hafta Şevket Ömeroğlu için yazdığım yazıdan dolayı bana bir yorum göndermiş. Yorumu şöyle Sen Sarı Selami’yi yazdın öldü. Kiski Mahmut’u yazdın öldü. Şimdi Şevket abimizi yazıyorsun. Ama onu sana yedirmeyiz. Diye bana yazmış. Hami kardeşim korkma. Şevket abinin cebinde farklı tarihlerde verilmiş 4 Adet nüfus kağıdı var. O işin kolayını bulmuş, ne zaman AZRAİL ona kendini gösterse, Azrail’e farklı, farklı tarihlerde alınmış nüfus kağıdını ibraz edip henüz ölüm zamanım gelmedi diye Azrail’i ikna edip geri gönderiyormuş.
Sana gelince sende bilirsin ya. Peygamberimiz efendimiz, Hz. Muhammet, UHUD Savaşında Okçulara benden haber gelene kadar yerinizden ayrılmayın demiş. Bir ara ordu savaşı kazanır gibi olunca, okçular daha çok ganimet kapmak için yelerini terk edince, bir anda savaş Müslümanların aleyhine dönmüş. Bizler yani, Ben Selami, Kiski, Şevket abi, Sarı Mustafa vs. Peygamber efendimizin okçuları gibi yerimizi terk etmedik. Fatsa’yı bekliyoruz.
Ama sizler Fatsa’nın akıllı çocukları, (Yalan değil gerçekten öylesiniz) Geleceği bizden daha önce görüp her şeyi bir tarafa bırakıp MUTLU olacağınız yeri seçtiniz. Bu sizin başarınız. Biz burada kaldık. Siz Fatsa’yı terk ederken, Fatsa’nın nüfusu 20.000 kişi bile değildi. Bugün Fatsa’nın nüfusu 150.000 geçti. Bizler köyden kente hızlı göç yüzünden, biz kendi doğup büyüdüğümüz memleketimizde HALEP’ten kaçan SURİYELİ göçmenlere döndük. Artık bizi sokakta kimseler tanımıyor. Anca Fatsa’da eski ailelerden birinin cenazesi olursa ORTA CAMİİNİN önünde küçük kümecikler halinde birikip hasbıhal ediyoruz.
Bizim kuşağın Fatsa dışında ya da Amerika’dan, Avrupa’dan yaşayanlarına biz ölmedik, buradayız mesajı vermeye çalışıyorum. Yurdun ve Avrupa’nın pek çok yerinden yani, gazetemizin gittiği yerden veya İnternetten üzerinden, benim yazılarımı okuyanlar geri dönüş yapınca, bende onların yaşadıkları yerde sağ salim mutlu, mesut olduklarını anlıyorum ve mutlu oluyorum. Benim tarzım bu. Siyaset yazmayı, ekonomi yazmayı, birilerinin eksik taraflarını gazetedeki köşemden eleştirmeyi sevmiyorum.
Sana bir SARI SELAMİ anekdotu anlatayım. Bir gün Fatsa’da Göksu otelin önünde, ben, Mahmut Göksu, rahmetli Erol Gündüz, rahmetli Sarı Selami oturmuş sohbet ediyoruz. Bir zaman sonra Selami izin istedi kalktı. Giderken Erol, “Az şuna bak ayni ibneler gibi kırıta kırıta yürüyor” deyince . Biz Selam’nin arkasından kahkahalarla güldük. Rahmetli bizim gülmemizi duyunca geri baktı. Ama bir şey anlayamadı. Yoluna devam etti. Sonra ben kalktım az yürüdüm. Arkamdan Erol’la Mahmut kahkahalarla gülünce Erol’un da benim için aynı şeyleri söylediğini anladım. Geri döndüm. Sizin. ……… çarım!!! dedim.
Kiski’ye gelince, ’Bir gün Fatsa iskelesinde yük alan gemi yanlış yükleme yüzünde battı. Bizim Kisk de dalgıç ya, gemi battıktan sonra oraya daldı. Ben hemen peşinden gazetedeki köşemde KİSKİ MAHMUT gemiyi kurtarmak için değil, batan geminin buzdolabında 20 kiloluk KARS KAŞARI varmış, onu çıkarıp evine götürmek için gemiye dalmış diye yazdım.
Sonra bizim Kiski adada PONTUS Devletinden kalma hazine varmış, onu çıkarmak için dalmış ama çıkaramamış. Az daha boğuluyormuş diye yazdım. Sonra bizim Kiski İsveçli balıkçıların kullandığı LOREAL kremi kullanmadığı için yüzü buruşmuş diye de yazdım.
Aradan bir zaman geçti Kiski’nin suratından düşen bin parça. Eşi Işıl’dan fırça yemiş, yumruklarını sıkmış bana doğru yürüyor. Yumruğu çaktı, çakacak. Ağzına gelen küfürleri peş peşe söylüyor. O söyledikçe ben ona çay söylüyorum. Biraz daha söylüyor. Ben ona kahve söylüyorum. Kızgınlığı geçince, bana bak!!! BİR DAHA BENİM İÇİN BÖYLE ŞEYLER YAZMA. yazma!!! dedi. Bu sefer ben Kiski sen beni anlamıyorsun. Benim yazılarımla ölümsüz oluyorsun deyince kulaklarını dikti.
Nasıl Lan!!!! dedi. Ben kendisine bak Kiski, “İNSAN ÖLÜNCE DEĞİL. İSMİ UNUTULUNCA ÖLMÜŞ OLUR” dedim. Ve devam ettim. Yüzündeki ifade yumuşadı artık silah benim elimdeydi. Ben gayet sertçe şimdi seni köşemde yazayım mı? Yazmıyayım mı? Lan deyince, Yaz……….mına koyayım dedi.