ORMAN YANGINLARI
Herkesin ağzında ‘’Ciğerlerimiz yanıyor.’’ Feryadı dolanıyor. Elbette içinde samimi olanları vardır. Ancak büyük bir çoğunluk yangınları siyasi amaçla kullanmak için kıs kıs içinden gülerek, dışarıya belli etmeden takiye yapmaktadır. Bir gurup hükümetin ne kadar başarısız olduğu üzerinden siyasi medet peşindedir. Başka bir gurup ise daha ortada fol ve yumurta yokken failleri bulmuş, hükmü vermiştir. Menemen olayında olduğu gibi insanları sokaklara dökmenin peşindedir. Fiilen hukuk kalmasa da ülkemiz kağıt üzerinde hala hukuk devleti olarak gözükmektedir. Hukuk devletlerinde masumiyet karinesi diye bir kavram vardır. Bu karineye göre yargılanıp varsa (Bağımsız ve tarafsız) yargı tarafından suçlu bulununcaya kadar herkes masumdur. Ancak bu ülkede ülkenin geleceğini belirleyecek milletvekilleri, hatta yıllarca mecliste sandalye işgal etmiş, eski ve tecrübeli milletvekilleri dahi ortada yakalanmış bir şüpheli bile yokken kararı verip, hüküm kurarak sonuç açıklayabilmektedir. Şüpheleri üstüne çekenlerin yapmadığı iddiasında değilim. Hatta bir adım daha ileri giderek söyleyebilirim ki eğer yargı kararları kuşkuları doğrular nitelikte çıkarsa cezanın en ağırına çarptırılması bana büyük haz verir. Ancak varsayımlar üzerinden siyasi rant sağlamaya çalışmanın ne kadar üzücü olduğunu bir kez daha vurgulamadan geçmeyeceğim.
Orman yangınları gerçekten de içler acısıdır. Bir ülkenin çıplak bırakılması ile o ülkede yaşayanların çıplak kalması arasında kanımca çok fark olmadığını söylemek haksızlık olmayacaktır. Yıllar önce Litvanya, Letonya ve Estonya ülkelerini gezmiştim. Gitmeden önce SSCB inden ayrılan geri kalmış, kırık dökük bir ülke göreceğimi hayal etmiştim. Brezilya’nın balta görmemiş ormanları halt etmiş. Tur otobüsünün orman içinde dümdüz yolda direksiyonun üzerine kapanıp saatlerce gittiğini gördüm. Her taraf bakımlı ormanlarla kaplı olup insanın içine huzur veren bir yolculuk yaptırıyordu. Bütün kanaatim değişmişti. Üzerimde iz bırakan bir seyahat olarak hala unutamıyorum.
Genellikle bütün yazılarımda dile getirmeye çalışıyorum. Öncelikle düşünce yapımızı toplum çıkarlarından yana değiştirmek gerekmektedir. Siyasi geleceğimiz uğruna toplum çıkarlarını geri planlara ittiğimiz müddetçe içinde bulunduğumuz çukurdan çıkmamız mümkün olamayacaktır. Sadece bugünü değil gelecek günleri de düşünmediğimiz müddetçe içinde bulunduğumuz çukurda debelenmeye devam etmekten başka seçeneğimiz de olmayacaktır. Başka belediye başkanları iyi makam arabalarına biniyorsa ben niye binmeyeyim demek yerine benim belediyem makam aracı olarak neye binmemi gerektiriyorsa öyle bir araca binmeliyim demek zorundayız. (Düzce Belediye Başkanını kastediyorum.) Hollanda’da, Belçika’da bisikletle işe giden bakanların itibarının bizdekilerden daha az olmadığını görmek zorundayız.
Kısacası orman yangını sadece topraklarımızın üzerinin açık kalmasını değil aynı zamanda geleceğimiz ile ilgili siyasi bakışımızı da etkilemektedir.