BEN ÇEVRE YOLU İSTEMİYORUM! MADEN HER YERDE ARANSIN!
1976-1977 yıllarında Sivas’ta başlayan askerlik sürem, Ankara Genelkurmay Basımevinde sürmüş ve tamamlanmıştı.
Genelkurmay Basımevinde askerlik görevimi sürdürürken, bitişiğimizdeki Harp Tarihi’ne gelen emekli paşalar da zaman zaman bizim gazinomuza gelir, sohbet eder, çay ve kahve içerek vakit geçirirlerdi.
Yaptıkları bir sohbet halen aklımda ve hiç unutmam.
İki padişah birbirleriyle sohbet ederken, bir padişah vezirinden dert yanmış.
-Hayırdır ne oldu padişahım.
-Sorma padişahım sorma. Benim vezir hiç lafımı dinlemiyor. Ne dersem tersini yapıyor.
Nasıl yani der diğer padişah.
-Nasıl olacak? Ayakkabımı getir diyorum getirmiyor. Terliğimi getir diyorum, getirmiyor. Elbisemi getir diyorum getirmiyor. Artık iyice bunaldım. Ne yapacağımı bilemiyorum.
-Ondan kolay ne var padişahım. Benim vezirim iyidir. Ne dersen yapar. Hiç bir işi aksatmaz. Beni bu zamana kadar üzmedi. İnanıyorum ki, seni de üzmez. Benim veziri sana vereyim, sen de bana senin vezirini ver. Değişelim. Ben bir hal çaresini bulurum. Der.
Olurdu, olmazdı derken,
-Nasıl olacak bu iş padişahım. Çok sıkıntı çekersin.
-Çekmem... çekmem. Sen dedin ya, ne dersem tersini yapıyor diye...
-Evet...
-Evet’i şu. Benim neye ihtiyacım varsa tersini söylerim. O da haliyle tersini yapacağı için iş çözüme kavuşmuş olur.
Bu işten memnun olan sıkıntılı padişah hemen kabul eder. Vezirler değişilir.
Eski vezirinden sıkıntı çeken padişah, yeni vezirden çok memnun. Ne derse hemen yerine geliyor. Elbisesini istiyor, geliyor. Terliğini istiyor, geliyor. Her şey mükemmel bir şekilde gidiyor. Hiç bir sorun yok.
Sıkıntılı veziri alan padişah da işi yoluna koymuş, isteği her şeyin tersini söyleyerek günlerini geçiriyor.
Vezir bana elbisemi getirme diyor, hemen elbisesi geliyor. Bana terliğimi getirme diyor, terlik hemen geliyor.
Böylece herkes halinden memnun bir şekilde yaşantısını sürdürüp gidiyor.
Şimdi aklınıza gelebilir, durup dururken bu hikayeyi niye yazdın diye...
Yıllardır bu sütunlarda milletvekillerimize seslenerek “Çevre yolumuzu istiyoruz. Sahil yolu kitlendi. Gürültüden uykularımız kaçıyor, Nefes alamıyoruz. Bir an önce proje onaylansın yapımına başlanılsın. Sadece ilçemize değil, bölgemize zarar verdiği analiz raporlarıyla kanıtlanan maden aramaya son verilsin” diye seslenip duruyoruz.
Ama maalesef bir cevap alamadık.
Acaba diyorum bizim aksi vezir gibi, işin tersini mi söylesek te sesimizi duyurabiliriz diye kendi kendime sordum ve böyle bir yol buldum.
Sonuç olarak Ben çevre yolu istemiyorum. Maden arama sadece ilimizde değil, komşu illerimiz Samsun ve Giresun’da da aransın!... Hatta tüm Karadeniz’de maden araması yapılsın.
Bir de şansımızı böyle deneyeyim diyorum. Bakarsınız böyle etkili olur.
Padişah ile Vezir hikayesinin son bölümünü merak ederseniz onu da yazayım.
Yine bir gün Padişah ırmak kenarından karşışa geçmek ister ve aksi vezire “Beni karşıya geçirme” der.
Vezir hemen padişahı omuzuna alır ve karşıya geçirmek için emin adtımlarla ilerlerken ırmağın tam ortasına geldiğinde,
-Padişahım... padişahım... Allah sizden razı olsun. Bugüne kadar sizden hep giyilik, gördüm, güzellik gördüm. ame ben size bir türlü layık olarak vezirlik görevimi yapamadım. Ne dediyseniz tarsini yaptım. Ama bundan sonra ne derseniz nemen yerine getireceğim. Biraz önce beni ırmaktan karşıya geçirme dediniz, ben de sizi omuzuka aldım karşıya geçiriyorum. İlk defa sözünüzü dinliyorum ve sizi omuzumdan indiriyorum” der ve padiahı omuzundan indirir. Vezir görevini yapmanın sorumluluğu ile mutlu olur ama, padişah yüzme bilmediği için ırmağın sularında kaybolur gider...