İTİBAR İTİMAT
Birbirine bağımlı iki kavram bunlar. Kazanılır. Çanakkale Destanı’nın itibarı değil miydi Atatürk’e milletinin itimadını kazandıran? Ve ona nice düşman saldırısı ve hain fitnesine rağmen 10.Yıl Nutku’nda “Bahtiyarım ki…” diye başlayan cümlesini kurduran? Kendi sesinden içimiz ürpere ürpere dinlemiyor muyuz hâlâ? Ondan sonra düşman saldırı ve oyunları karşısında acze düşmemiş kim var? Milletler mücadelesinde kem gözlerle çevrili, düşmanı çok bu coğrafyada hangi iktidar huzurla çalışabildi ki? Eskiden parlementer sistemde istikrarı bozmak için bukalemunca yürütülürdü düşmanlıklar, hainlikler. Görünen fitneci ve çatışmacılar maşaydı ya tutanı göremezdi iktidarlar. Kimler zaafa uğradı da geldi geçti, geçti gitti. Şimdi ise açığa çıktı tüm cepheler.
Erdoğan dirayeti yırttı kara perdeyi. Aldatıldı ama bunu anlayınca nedamet getirdi; devleti, milleti adına; demokrasi adına kaldırdı başını, arslan misalî kükredi! Sonunda emperyalizm liderine artık darbeler olmayacak, muhalefete destek vererek demokratik yoldan güdüme alacağız Türkiye’yi itirafını ettirdi. 20 yıllık iktidarının sırrı işte bu itibar ve itimat! Kendini siyasî lider sananlar anlamadı gitti, gidiyor bunu. Emperyalizmin hedefleri önünde dimdik duruyoruz şimdi ama muhalif ve muarrızlar bölük pörçük edile edile itilaf cephesi olarak devrede. Koro halinde öyle şaşılası laflar ediyorlar ki gel de ABD Başkanı Biden organizesi özel seminerlerden sertifika almışlar sanki deme! ABD destekli Netanyahu, dünyanın her yerinde vicdanları kanatan emperyalizmini açıkça devlet terörüyle sürdürürken Cumhurbaşkanımızı onunla kıyaslayacak kadar ileri gidilebildi mesala.
LAF İLE GAF yazımda siyasetçilerin olur olmaz yerde söz sanatları yapacağım diye zorda kalmışlıklarını örneklerle anlatmış, istişare sürecinden geçmemiş hazırlıksız konuşmaların da doğru olmadığını yazmıştım. Gaf yapıldı mı savunması daha da beter gaf oluyor. Siyasî tandansını CHP timi yapmış Akşener’in siyaset yöntemini kastettim düzeltmesi de aldığı sert cevaba yumuşak tonda cumhurbaşkanına yakışmadı demesi de buna örnek gaf üstüne gaf değil mi? Ona yakışmayan size nasıl yakışıyor? Hep dikkat çektim: Devletin başının sert çıkışlarını halk milletin saldırısavarı sayıyor. Ona sert çıkışı da üstüne alınıyor. Devletin baş makamı, milleti temsil etmiyor mu? Arabası dahi bayrağımızı taşımıyor mu? Ağır ithamlar karşısında suskun kalırsa halkın gözünden düşmez mi? Bizi Netanyahu gibi temsil ettiğin, zulüm ile bidad ile yönettiğin; siyonistin Filistinlileri katlettiği gibi masum insanları kırıp geçirdiğin kastını da düşündürebilen suçlama karşısında nasıl susarsın demez mi insanlar? ABD’nin İsrail terör devletinin benzerini güneyimizde de var etmek istediği bilinirken Türkiye’nin de aynı icraatı yaptığı iddiasına gerekçe olur mu olmaz mı bu gaf? Öğretmen Şair Cahit Külebi’nin şiirleştirdiği Türk Mavisi bir ceketle ekranda ilk gördüğümde umutlanmış, kutlamıştım kendisini. Şimdi ise körtaraf yergici değilim. Halkla sürekli iletişim halinde olan kanaat önderlerindeki gerçek algıyı arz ediyorum. Esnaaf ziyaretlerinde ya vatandaş eleştirisine iktidar karşıtı format tepkisinin ya da esnaf maskeli CHP’lilerin klasik sol propagandasına aracılığının medyaya servis edilmesi neyin nesi? Düşünülesi değil mi? Kan ağlıyor ülkücülerin içi kan!
43 yıldır edebî eserlere yansımış tarihî dersleri araştırırken anladım ki milletini yönetmiş veya yönetmeye talip olmuş kimse bilerek düşman kılıcı sallamamış. Hileye kapılmış, tuzağa düşmüş, oyuna gelmişler var sadece. Yalnızca keskin muhaliflere değil, siyasetle ilgilenen tüm gözde aydınlarımıza da sesleniyorum: Millet aşkına ilk İslamî destanımız Manas’ı bir inceleyin. Sonra da şu sorularıma cevap araştırın: Fatih’in sadarazamı Gedik Ahmet Paşa’nın başına neler, niye gelmiş? Kanunî hangi körduygunun tutsaklığında evlat katili olmuş? Mevlana-Yunus yolu değil de dinimizi çıkarlara alet eden tarikatlar neden daha çok etkinleşmiş? Atatürk Anadolu’da askerî ve sivil yönetime kim adına, nasıl önder olmuş; kimlerden tepki gelmiş, onlara karşı ne tedbirler almış? Doğru cevabı yalnız tarihî kaynaklarda veya doktora yaparak falan bulamazsınız. Sosyal hayatın yansımalarına rehber, döneme göre değişen medyatik kaynakları, edebî eserleri incelemek ve hepsini sentezlemek doğru sonuçları buldurabilir ancak.
Devlet Bey’in işaret ettiği gibi sinsi, kirli büyük bir oyun karşısındayız: İktidar Genel Merkezinde uyuşturucuyla ilgili biri haber oluyor. Suç örgütü lideri nasıl izin alabilmişse iktidar lehine düzenlediği mitingde önce irrite edici konuşmalar yapıp yandaş gibi gözüküyor, sonra çirkin videolar yayınlıyor. Ticaret Bakanı yolsuzlukla suçlanıyor. KİPTAŞ arsa yolsuzluğu ortaya atılıyor.Göz bebeğimiz Ayasofyada kim, neden görevlendirdiyse vaız için emekli bir imama kurucu Ata’ya hakaret iması yaptırılıyor. İçte ve dışta kimi medya ile muhalefet koro halinde kaosa açılmış bu gündemleri tartışıp duruyor ve tam emperyalizmin istediği gibi tüm atılım ve yatırımları yok sayarak yönetilemiyoruz artık, seçim diyor. Güçlendirilmiş parlementer sistem de dillerinden düşmüyor. Yıkılmış sistemin neyini güçlendirecekler acaba? Millet, sarsıntılarını yaşaya yaşaya tasfiye etmedi mi o çökmüş sistemi? Halk iradesini daha da etkinleştirebilecek uyum yasaları deme yerine geriye dönüş kimin telkini ezber?
İnsanların kafası allak bullak edildi; itibar ve itimat derdi depreşti ama bunca yaşadığı tecrübe ve sağduyuyla gerçek hedefin Türkiye olduğunu sezecektir millet. Lakin liyakatsizlik, ayrımcılık suçlamaları vicdanları kanatabilir. Adalet ve Kalkınma Davasına inanmışları, hazineden çok yönlü gelir almamayı açıklamaya ve devletten tüm haksız kazanç edinmeleri engeleyen İş ve Gelir Adaleti Yasası çıkmasına öncülük etmeye davet ediyorum. Niye? Anonim taşlamalar var. İlk söyleyeni elbette köy şairleridir ama onlar, şiirleri ağızdan ağıza aktarılırken unutulurlar. Bizim köylerimizde çok dillendirilen şu taşlama hiç aklımdan çıkmaz:
Memur şeker yer, bize hurma nimet;
Ne acep ayrıma cevab-ı hikmet?
Halka da merhamet İnönü İsmet;
Ya ölelim defnet ya nasip himmet!
İnönü bu taşlamaları duydu mu hiç? Sanmıyorum. Halk arasında işine gelmeyeni duymaz yakıştırması da bu yüzden yapılmıştı. Kazanmak- kazandırmak değil, millete hizmet amacının itibar ve itimadını kaybetmemek için ders alınası mı değil mi? İtibar ve itimat kazanmak çok zordur, kaybolunca da tekrar bulmak yoktur!