OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
Habertürk ekranında dikkatle izlediğim bir programın adı bu. Halkın medyaya güven oranı ancak % 30 anket sonucu doğruysa medyatörler artık aklını başına almalı ve bu programı rol model saymalı. Muharrem Sarıkaya-Serap Belet ikilisinin ustaca sunduğu bu programı düşünüp uygulamaya sokanlara ne mutlu! 43 yıllımı edebiyat sunumundan yansıyan tarihî araştırmaların feyz ışığıyla geçirmiş bugünkü ahvalin acısını yaşayan bir cumhuriyet öğretmeni olarak dikkatimi çekti doğrusu. Muhsin Çelebi kahramanıyla onuru uğruna Şah önünde Pembe İncili Kaftan üstüne oturan, Gedik Ahmet Paşa’yı fitneye kapılıp harcadı diye Fatih’e bile tepki koymuş bir millî kültür kimlik modelimizi anlatan Ömer Seyfettin’i hatırlattılar bana. Doğruya doğruculukları bu kimlikle örtüşüyor çünkü. Edebiyatımızdan yansıyan şu tarihî gerçeği de özellikle vurgulamak istiyorum:
Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun aydını suçladığı romanı Yaban da ancak Kurtuluş Savaşı vererek kurduğumuz cumhuriyetin ilk yıllarında etkisini gösterebilmişti. Başta öğretmen yazarlar halk aydınlanmasına ışıklar tutmak için açılmışlardı Ulukışla yolundan Anadolu’ya. Çoban çeşmelerinden su içmişler, onların dağlara seslenişini şiire dökmüşlerdi. Sıvas yollarında gider katar katar kağnılar, hamutlar şaşak eder, Bir rüzgâr eser ki bıçak gibi el ayak şişer…diye dertlenmişler; sanat toplum içindir demiyenlere de arkadaş sana uğurlar olsun, burada ayrılıyor yolumuz sitemiyle umut içinde geleceğe yürürlerken Türk Mavisi giymişlerdi. Mavi ışığın aydınlığında ilerleyedurmadık mı yıllarca? Süreç içinde işe odaklı eğitimle köyden kalkınma modelini bile sistemleştirmeyi başarmadık mı? 1908’de iş eğitimi sistemini ortaya atan Alman bilim insanı Georg Kerschensteiner bile rehberlik için asistanlarını yollamamış mıydı ülkemize? Köyden kalkınmanın edebiyatı da vardı. Merhum Sanatçı Fikret Hakan’ın dediği gibi insanlar kentlere göçtü, nerede bunun edebiyatı? Kentlerin içine üst üste sıkışmadan önce aklın yolunda birdik. Niye bugünkü duruma geldik?
Millete sorumluluğunu unutup siyasîlere avukatlık yolundaki ekran tartışmacısı ve köşelerde yazar, bilim insanı, sanatçı, gazeteci aydınların körtarafça kutuplaşmasına ağlamıyor mu sağduyulu sessiz çoğunluk sessizce? Ağlıyor. İyice soruşturdum 81 ilin kanaat önderlerinden. Hep onlara şu duayı ediyomuş insanlar: Allah’ım idrak ihsan et okumuşlara; doğru bilgilere ulaşabilsinler, gerçekleri görebilsinler, beyaz demesinler karaya! İstisna kimlikleri de yürekten kutluyor hatta kutsuyor da örnek alınmalarını istiyorlarmış.
Muharrem Sarıkaya-Serap Belet ikilisinin eğitim ve sağlık içerikli sunumları, alanında temayüz etmiş bilim insanlarına somut gerçekler ortaya koyduruyor. Hocalara soruları harika ikilinin, püf noktalarından hareketle aydınlatıcı bilgilerin öğrenilmesini sağlamayı başarıyorlar. Kutluyorum. Ancak başka bir programda Millî Eğitim Bakanı karşısında Serap Hanım yerinde Nagehan Alçı vardı. Karıştı gitti her şey birbirine, toparlamak Bakan Ziya Öğretmen’le Muharrem Bey’i zorladı. Bunu niye yapar medya yetkilileri milletine. Anlamış değilim. Siyaset Bilimci Prof.Dr. Mehmet Şahin, Rektör Prof.Dr.Yaşar Hacısalihoğlu gibi çok yönlü düşünebilme birikimiyle temayüz etmiş olan uzmanlara sözüm yok da belli bir siyasî anlayışın tarafı olarak her alanın uzmanı kabul edilen değişmez tartışmacıların millet çoğunluğunu irrite ettiğinin farkında değiller mi acaba?
Ayrıca 1978, 1988 doğumlu gençlerin adının altına araştırmacı yazar, yönetici unvanları yazarak ekranlarda körtarafça ahkâm kestirilmesi, kısır çekişmelerle fikir dünyamızı köreltmekten başka neye yarıyor? Kasıtlı mı yapılıyor bu? Özellikle birbirine karşıt seçilen bu gençlerin yaşları ne ki araştırma birikimleri olsun? Siyasî tandansları yüzünden onları ekran ekran dolaştıran bir gizli güç mü var? Kaş yapayım derken göz çıkarmaları böylece gerginlik odağı olmaları mı planlanmış da aydınlanma yerine gerginlik pompalanmak isteniyor ülkenin her yerine böylece?
Epeyce oldu, bir program izlemiştim: Nasıl olduysa genç yaşta araştırmacı yazar unvanı da alabilmiş iktidar partisinin medyadan sorumlu başkan yardımcısı ekranda vesayetle mücadelede fetöyü kullandık ama gerçek yüzünü görünce onu da tasfiye ettik sözünü edince, karşıtı da oh dedi nihayet itiraf ettiniz! Tepkiler üzeine partisindeki görevinden istifa etti genç. Bakıyorum da partisinin MKYK yedek üyeliğine yeniden seçildi şimdi. İç acıtıcı değil mi? İktidarı yıpratacağım diye muhalefetin de saçma suçlamalarının savunma avukatlığına soyunanları ise anlatmaya kalksam köşeme sığmaz. Merak etmezler mi hiç, halkın nabzındaki kanaat önderleri ne diyor bu kısır çekişme oyuncularına?
Medyanın görevi ülkeyi germek mi doğrularla kamuoyu oluşturup halkın aydınlanmasını sağlamak mı? Millî kültürümüzde aksakallık (duayenlik) yok mu? Elbette gençliğe güvenmek, onların önlerini de açmak lazım. Gençler arasında zekâsı, dirayeti, liderlik gücü olanlar elbette vardır. Fatih İstanbul’u fethettiğinde çok gençti, aksakallarının uyarılarını dinlemedi. Atatürk de Çanakkale ve Kurtuluş Destanlarını gençken yazabildi. Lakin istisnaları örneklemeyle uzun süreçte temayüz etme genel doğrusunu hiçe mi saymalıyız? Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi var ortada ama delikanlıların kandırılıp da sağ-sol çatışmasına sürüklenme somut gerçeği de yok mu? Bizi iç savaş noktasına getiren bu çirkin senaryoya oyuncu olarak sahneye sürülenler koyukanlıları mıydı?
Dikkat ediyorum da kamuoyu araştırmacıları ekranlarda çok taraf değiller. Sebebi araştırma sonuçları. Örneğin Hakan Bayrakçı iktidar muhalifi olduğunu açıkça söylüyor ama doğruları körtarafça inkar etmiyor. Anket oranlarındaki hata payının daha da düşmesi için tüm kamuoyu araştırmacılarına önerim, 81 ilden çok takipçili kanaat önderlerine dinleme önceliği vermeleridir. Medya yetkilileri de milletin güvenini kazanmak, böylece gerçekten dördüncü kuvvet olmak istiyorlarsa körtaraf olmuş belli kişileri değil, olaylar ve görüşleri iyi değerlendirerek uzmanlığında temayüz etmiş doğruya doğrucuları programlarına çıkarmalıdır.
Siyasîler de yalnızca kendi doğrularını savunma mücadelesi verme yerine bu programın mantığıyla kitleler önüne açık, şeffaf, bilimsel kanıt ve salt gerçekler sererek hareket ederlerse ikna edici olurlar, itimat kazanırlar. Olaylar ve Görüşler Programının geniş bakış açısı çağdaş uygarlığa ilerleyebilecek aydınlatıcıların uzlaşma noktalarını yakalamak için çok iyi bir model, takibi gerek!