NEDEN KAVGACIYIZ?
Ülke insanı olarak, tartışma kültürüne sahip olduğumuzu söylemek çok zor.
Onun yerine çok iyi kavga ettiğimiz söylenebilir.
Sanırım bu da bir kültür…
Peki; her “kültür” dediğimiz olgu yararlı mıdır?
Ne yazık ki; değildir.
İyisi var, kötüsü var.
Kavgaya ve baskıya göz kırpan kültürümüz iyi değildir mesela…
Bu güne kadar hiçbir faydasını görmedik.
Bu berbat huyumuz için; “Ama biz böyleyiz. Ne yapalım?” şeklinde konuyu geçiştirmek mümkün…
Ama sadece geçiştirmiş oluruz.
Herhangi bir kavga, hiç bir sorunu çözemediği gibi, tozun-toprağın, halının altına süpürülmesine neden olur.
Çünkü kavga soğukluk getirir.
İnsanı ya da kitleyi taraflara böler.
Kutuplaşma başlar.
Katılaşma, taassup ve ön yargılar da cabası...
Devamında herkes odasına çekilir, ışığını söndürür ve yatar.
Bu yatma, yeni kavgalar için güç toplama amaçlıdır.
Çünkü o saatten sonra taraflar kendilerinin kesinlikle haklı olduğunu, karşı tarafla asla anlaşma-uzlaşma olamayacağını düşünür.
Bu düşünce beyinlerde ve ruhlarda keskinleşir.
Tablo şudur:
Sadece kendi dediğini duyan, bu yüzden de başkalarına karşı kulakları sağır kalan insancıklar vardır artık…
Aslında gelen sesi bir şekilde duyarlar ama algılar kapanmıştır bir kere…
İşte bu bize atalarımızdan kalma bir mirastır.
İyisiyle, kötüsüyle kalan mirasın bir bölümüdür sadece…
Miras demişken, Mısır’da yaşamış dedemizin büyük büyük dedesinden kalan yüklü miktarda servetini düşünmeyin sadece…
Özellikle kadının ve çocuğun sözünün geçmediği bir kültürden geldiğimizi kim inkâr edebilir?
Feodal yapımızı ya da ağalık düzenini bir düşünün…
Ağanın sözünün üzerine söz olmazmış eskiden…
Gelelim aileye…
Burada da ağanın kodlarıyla hükmeden baba ya da dede vardı.
“Bunlar eskilerde kaldı” diyenleriniz olabilir.
Eskilerde kaldığı doğrudur.
Ama halen etkisini sürdürmediğini söyleyebilir miyiz?
Günümüzde ne değişti sanki?!
Erkek egemen toplumlarda ne değişebilir ki?
Kadını itelemiş, çocuğu ötelemiş toplumların hali ortada...
İşte geçmişten gelen bu arızalı yapımız, tartışma kültürüne uyum sağlamamızı engelliyor.
Bunun aksini iddia etmemiz için çok sağlam gerekçelere ihtiyacımız var.
Çünkü genetik kodlarımızın buyurduğu emirlerden kurtulabilmiş değiliz henüz…
Neredeyse bütün anlaşmazlıkları kavga sebebi olarak görmemiz, bunun en bariz göstergesidir.
“Köyden indim şehire” sosyolojisini yaşasak da kent kültürünün ne olduğunu bu güne kadar özümseyebilmiş değiliz.
“Anadolu irfanı” gibi hoş görü fışkıran güzel yanlarımızı adeta nadasa bırakıp, ilkellikten başka bir şey vermeyen, son derece kurak ve verimsiz “kavga” toprağında ne bulduk biz?
Uygar dünyaya adım atmamak için bu inat niye?
Canımıza okuyan pandemi belası bunun yanında nedir ki?
Aileden sokağa, sokaktan kurumlara, oradan da siyasete kadar sirayet eden kavga ve düşmanlık virüsü her yanımızı sarmışken…
Bütün güzellikler, hemen yanı başımızdakine değer vermekle başlayacak…
İnsana değer vermediği halde başarıya ulaşmış hiçbir tartışma ve devamında gelişme yoktur çünkü...
HOŞÇA KALIN