İNSAN OLMAK, BU KADAR MI ZOR?
Bir büyüğümden duymuştum: “Önce insan ol, ondan sonra ne olmak istersen onu ol…”
Çok severim bu sözü…
İnsan olmak…
Bilirsiniz; hayvani tarafımız “beşer” yanımızdır.
Kısaca içgüdüsel özelliklerimiz ve biyolojik ihtiyaçlarımız...
Bir anlamda hazlar, hevesler, keyfiyetler girer işin içine…
Oysa insan öyle mi?
Akıl, yürek ve vicdan üçgenini kurmadan “insan” olmak mümkün müdür?
Ötekini düşünme, paylaşma, değerli bir amaca yönelme ve sosyal olma halini beceremeden o üçgeni kurmak mümkün değildir.
Öteki mutlu olmadan, kendinin de mutlu olamayacağını bilmektir insan olmak…
Bilmek de yetmez, şuuruna varmaktır.
Ancak günümüzde işler öyle yürümüyor.
Bencil halimiz insanlığı bitiriyor.
Doyumsuz ya da tatminsiz huylarımız insanlığı sınıfta bırakıyor.
Nereye bakarsanız bakın…
Bulunduğunuz şehir, ülke veya dünyada ne kadar acı, kötülük ve haksızlık varsa, hepsi de insanın “insan” olamamasından kaynaklanıyor.
Hangi aidiyete ya da mensubiyete dâhil olursan ol…
Eğer akıl, yürek ve vicdan üçgeninde değilsen, yerin dibine batsın senin aidiyetin…
Tuttuğun takım, sana göre en iyisi olabilir.
Ama bu, diğerlerine tepeden bakmayı gerektirmez.
Onları hakir görmeyi, onlarla alay etmeyi ve onlara nefret beslemeyi gerektirmez.
Eğer o aidiyetten bir fanatizm bataklığı üreteceksen, sana geçmiş olsun.
Çünkü sen bu halinle insanlık adına bir kayıpsın zaten…
Verdiğim “takım tutma” örneğinden yola çıkarak, aklınıza gelebilecek diğer bütün aidiyetleri bu formüle göre inceleyebilirsiniz.
Şurası çok açık…
Aidiyet ve fanatizm bir araya geldiğinde akıl denen nimetten ümidini keseceksin.
Artık iflah olmaz bir bataklıktır gördüğümüz manzara…
O bataklığa malzeme olan bireylere iyi bakın…
Sonra da onlardan oluşan toplumlara bakın…
O toplumların, güzel yarınlara ulaştığını göremezsiniz.
İki yakasının bir araya geldiğini zaten göremezsiniz.
Onlarla tartışamaz, uzlaşamaz, asgari müşterekte buluşamazsınız.
Ama fiziksel ya da sözel kavga edebilirsiniz.
Şu söz Anadolu’da yaygın mıdır, bilmem.
Ama bizim bölgede sık sık duyuyorum:
“Kötüyü hep elde aramayın.”
Harika bir söz…
Yani; “biraz da kendinize bakın” demektir bu…
Bu anlamıyla sarsıcı bir ifade…
Başkalarına göre kendimizi hep “iyi” ve “mükemmel” görmek, acziyet ve zafiyetten başkası değildir çünkü…
Ve kuvvetle muhtemel, büyük bir yanılgının ayak sesleridir aslında…
Bu tür toplumlarda, arı vızıltısı kıvamında çok şiddetli gürültüler duyabilirsiniz.
Buna rağmen her ne hikmetse görünürde bal yoktur.
İşte; belli kavramlar etrafında dönüp duranların ve slogandan öteye gidemeyenlerin acınası halidir bu…
Ötekinin mağlubiyeti ya da mutsuzluğundan mutluluk elde etmeye çalışmak, onların tek dünyasıdır.
Renksiz, tatsız ve verimsiz…
İnsan denen varlık; egosunu ya da enaniyetini düşündüğü kadar “insanı” düşünseydi, insanlık bu halde olur muydu hiç?
İnsan, sormadan edemiyor.
İnsan olmak bu kadar mı zor?
HOŞÇA KALIN