BOĞAZİÇİ OLAYI
Gün olmuyor ki ülke karpuz gibi ikiye bölünmesin! Bir tarafta cumhur ittifakı, diğer tarafta millet ittifakı… Birinin ak dediğine diğeri mutlaka kara diyor. Her konu köşeli gözüküyor. Hiç esneme yapılmıyor. Bu gerginlik nereye kadar devam edecek? Birileri çıkıp öğrencilere terörist diyor. Diğer gurup çıkıyor masum çocuklar diye hemen sahip çıkıyor. Hiç kimse bu çocuklar içinde iyi niyetli olmayanların olabileceğine ihtimal vermiyor. Yine hiç kimse bu çocukların gerçekten okumak amacında olan çalışkan ve zeki çocuklar olabileceğine olasılık vermiyor. Bu genellemeler doğru değildir. Kurunun yanında yaş yanmamalıdır. Bu sütunlarda sıkça yazıyorum devlet adamı olmak, devlet idare etmeye talipli olmak basiret ve soğukkanlılık ister. Duygularla, duygusallıkla devlet yönetilemez.
Olay o kadar sulandırılmıştır ki; gerçekten hayret etmemek mümkün değildir. Anayasal gösteri ve yürüyüş hakkını kötüye kullanıp, herkesin tepki ile karşıladığı insanların kutsal duygularını rencide edenler de var, bu istismarlara karşı olan, masum ve demokrat göstericiler de… İşin garip ve acı tarafı devleti yönetenler ve yönetmeye talip olanlar bu iki gurubu ayırt etmekte zorlanmaktadır. İşin hukuksal boyutu daha da düşündürücüdür.
Şöyle ki:
Anayasal gösteri ve yürüyüş hakkını kullanıp, hiçbir taşkınlık yapmayan gençler yaka-paça götürülmektedir. Gece-gündüz bir yığın eziyete maruz kalmaktadır. Bunların bir kısmı sırf eziyet olsun diye gecenin münasebetsiz bir saatlerine serbest bırakılmakta, bir kısmı ise savcılığa çıkarılmaktadır. En garip durum da bundan sonra meydana gelmektedir. Sayıları 30-40 larla ifade edilen bir gurup genç savcıların tutuklanma talebiyle hakim önüne çıkarılmaktadır. Ne gariptir ki aynı okulu okumuş, aynı hukuku uygulamakla görevli yargıçlar savcılar gibi düşünmeyip, herkesi salıvermektedir. Ömrünün 40 yıldan fazla bir bölümünü hukuk içinde geçiren bir kişi olarak bunun hukuki bir açıklamasını yapamıyorum. Aklıma terfi etmek, daha iyi yerlere gelmek için bir yerlere mesaj mı veriliyor sorusu geliyor. Ne yazık ki Anayasa Mahkemesinde boş üyelik de kalmadı.
Boğaziçi ile ilgili ne düşündüğüme gelince: Elbette inançları rencide eden harekette bulunanları şiddetle kınıyorum. Aynı şekilde Anayasal tepkilerini yerine getirenlere reva görülen eziyetleri yapanları da aynı şiddette kınıyorum. Büyük devlet, itibarlı devlet olmak uçaklarla, saraylarla değil halkına tanınan demokrasi ile olunduğu düşüncesindeyim. Kişi başına düşen gelirlerin yüksek olduğu medeni ülkelerde bu ülkeleri yönetenler hep halkının refahı için hoşgörü gösteren yöneticilerdir. Almanya başbakanı Sayın Merkel çamaşır makinasını eşi ile ortaklaşa kullandığını, Danimarka Başbakanı camları kendisi sildiğini gururla söylemektedir. Sayın Merkel siyaseti bırakmaya çalışırken, muhalifleri dahi üzüntülerini gizleyememektedir. Varın gerisini siz değerlendirin!