GÜNDEM
Çölde yürüyen bir kişinin vahaya rastlaması gibi günler yaşıyoruz. İşsizlik almış başını gidiyor. Rakamlarda ne kadar oynarlarsa oynasınlar gözü açık belli bir kesim (amiyane tabirle) yemiyor. İnanan kesim de aslında kutuplaşmanın etkisi ile inanmış gibi gözüküyor. Fiyat artışları, o da almış başını gidiyor. Enflasyonun açıklananın kat be kat üstünde olduğunu herkes biliyor. Bir kısmı bu konudaki şikâyetlerini bangır bangır bağırsa da belli bir kesim yine kutuplaşmanın etkisiyle ‘’Yok canım! O kadar da değil..’’ demek zorunda kalıyor. Merkez Bankasının rezervleri tam takır kuru bakır olmuş, kovit-19 ile mücadele de istediğiniz kadar rakamları çarpıtın gerçek durumu bilen biliyor.
İnanın bu karamsar tabloyu yazmaktan çok ama çok rahatsız oluyorum. İşte tam bu tablonun altında ezilen siyasi iktidar ilk cümlede yazdığımız gibi çölde vahaya rastlıyor. Susuzluktan dili damağı kurumuş iktidar bir çay bardağı su için on takla atmaya hazırlanırken masasının üstüne bir sürahi su ve yanına da bardak konulmuş oluyor. Kim bu sürahi ve bardağı masaya koyanlar? Çöldeki vahayı yaratanlar…
Bir taraftan Fikri Sağlar, diğer taraftan İlker Başbuğ siyasi iktidarın imdadına koşuyorlar. Ekonomik krizin altında ezilen siyasi iktidarın gündem değiştirmesi için aradığı kanı vermiş oluyor. Asla iktidarın anladığı gibi düşünmeyen Sağlar ve Başbuğ’un açıklamaları eğilip, büyülerek yandaşlara servis edilip hiç değilse birkaç günlük nefes alma ortamı yaratıyor.
Sayın Fikri Sağlar siyasette yakından takip ettiğim, çok konuda da takdir ettiğim bir kişidir. Eşimin hemşerisi olması nedeniyle de ayrı bir yakınlık duyarım. Siyasetin fokur fokur kaynadığı bir ailenin içinden gelir. Ancak söylediklerine katılmıyorum. Velev ki söyledikleri doğru olsa bile Fikri Sağlar gibi aileden politikacı tecrübeli bir siyasetçinin bunu dile getirip ifşa etmesini ise hiç mi hiç kabul etmiyorum. Elbette halkın % 30 luk bir kesiminin güvenini kazananların hakkını vermek gerekir. Ancak bu, halkın istatistiklere göre % 62 sinin hukuka güvenini zedeleyen yargıçların ve yargı sisteminin yanında çok büyük bir azınlıkta olan başörtülü yargıçlara laf söylemenin pek anlamlı olduğunu kabul etmiyorum.
Sayın İlker Başbuğ’un söylediklerine gelince: Bir olay ancak bu kadar çarpıtılır. Sayın Başbuğ’un söylediklerinin geçmiş dönem için ortaya attığı bir tahmini, darbe çağrısı gibi algılamak ancak Hamza Yerlikaya için verilen mahkeme kararına rağmen mahkeme kararı var mı diye sorabilen bir hukukçu becerisidir. Bu arada Hamza Efendinin diplomasının sahteliğini yazan ağır ceza mahkemesi kararının ortalıkta dolanmasına karşılık ‘’Mahkeme kararı var mı?’’ diyen bir hukukçu milletvekilini bir türlü anlayamadığımı, bu beyanını hazmedemediğimi yazmadan geçemeyeceğim. Hukukçu olmasa mahkeme kararının ne demek olduğunu anlayamadı diyeceğim. Ama ne yazık ki hukukçu! Sayın Fikri Sağlar: Başörtüsünü bırak ta böyle hukukçuların yasa çıkarmasına bak lütfen!