MESELE DAHA DERİNLERDE…
Açık söyleyeyim…
Gelişmek için öncelikle paraya-pula ihtiyaç yoktur.
Şimdilik üretimi de bir kenara bırakın…
Koca koca modern binalar yapılmasa da olur.
Yağ gibi kayan asfalt yollardan önce yapılması gerekenler var mesela…
Evimizde sinema perdesi genişliğinde tv’miz olmasa ne olur sanki…
“El âlem imrensin” kabilinden milyarlar harcadığımız arabamız varsın olmasın.
“Avukat, mühendis, doktor olacak” diye çocuğumuzu at yarışı misali koşturmanın gereği de yok aslında…
Bu cümleler art arda gelince, sanki bütün bunları istemediğim sanılabilir.
Öyle değil tabi…
Bir şekilde bunlar zaten oluyor.
Özellikle teknolojik gelişmelere kim engel olabilir?
Mesele daha da derinlerde…
İnsanoğlu birbirini anlamıyor.
Toplumlar birbirine “vuran öküz” gibi bakıyor.
Fikir ayrılıkları bir rekabet, bir zenginlik olarak ele alınması gerekirken, düşmanlık ve hasımlık diye algılanıyor.
Hiç düşünmeden “karşı” tarafa sadece duygularımızın tetiklemesiyle en olmadık hakaretleri edebiliyoruz.
Hele bu günlerde farklı bir bakış açısı sergiliyorsan, “hain” damgasını yemek zorundasın. Bundan kurtuluş yok.
Bunu sadece örnek olması bakımından ifade ediyorum.
Aksi halde amacım, konuyu siyasi bir mecraya çekmek değildir.
Ancak siyasetin de içinde olduğu, aklınıza gelebilecek hemen her alanda hasmane tutumları ve acımasız sonuçlarını yaşıyoruz. Bunu kim inkâr edebilir ki?
Bu arada yalnız fikir ayrılıklarından söz etmiyorum.
Örneklerini çoğaltabileceğimiz bütün farklılıkları konuya dâhil edebilirsiniz.
Aidiyet, mensubiyet, milliyet, taraftarlık vs…
Elbet bu kavramlar, kendi başlarına masum masum dururken son derece zararsızdırlar.
Bu masum kavramlar ne zaman ki; fanatizm, ön yargı, sabit fikir ve ezberle buluşuyor, işte o vakit “kısa devre” başlıyor.
Sonra da al sana gerginlik, al sana huzursuzluk…
Böylece korkularını en aza indirmesi gereken insanoğlu, yeni yeni korkular icat ediyor.
Ne garip değil mi?
Yeryüzünün akla ve konuşma melekesine sahip tek canlısı insanoğlu, yarattığı korkuları nedeniyle en acınası duruma düşüyor bu gün...
Ve korkan bir insandan, korkan bir toplumdan her türlü zararı ya da kötülüğü bekleyin artık…
Orta yaş ve yukarısı çocukluğuna dönüp bir baksın lütfen…
Mahallesini, sokağını, arkadaşlıklarını ve komşulukları gözünün önüne getirsin.
Sonra da dönüp günümüze baksın.
Devasa binalar… Koca koca siteler…
Ama etrafı dev gibi duvarlarla çepeçevre…
Alarmlar, güvenlik sistemleri de cabası…
Niye acaba?
İçiniz kararsa da söylemek zorundayım.
Gaye güvenli yaşamak, güvende olmak…
Onun altında yatan sebepse korku…
Neden korkuyoruz peki?
Çünkü “ötekini” unuttuk… Paylaşmayı unuttuk… Birbirimizi anlamayı unuttuk…
Sizin anlayacağınız kendimizden başkasını hatırlamaz olduk.
Böylece konforumuz ve hazzımız her şeyin önüne geçti.
Geçti de ne oldu?
Bu görece rahatlığın karşılığında gerginliği ve huzursuzluğu davet ettik.
Midemizi doyururken, ruhumuzu aç bıraktık.
İşte bu; insan aklının en büyük mağlubiyetidir.
Yeni yılınız kutlu olsun. HOŞÇA KALIN