ADALET
Toplum olarak yaşamanın, huzurla, demokrasiyle, güvenle birarada olmanın en önemli şartı Adalet kavramının o toplumda tesis edilmiş olmasıdır. Bir toplumda adaletin gerçekten işlemediğini düşünmek ve adalete güven duymamak birarada yaşamayı mümkün olmaktan çıkarır, huzur ve barış ortamını zedeler.
Ülkemizde son yıllarda verilen kararlarda, adalet adına atılan adımlarda yapılan yanlışlar, bu güveni zedelemiştir. Birilerinin mutluluğu, birilerinin menfaati, siyasilerin verilen kararlara müdahalesi, bu zemini hazırlamıştır. Fakat unutulmaması gereken; kimin mutlu olup olmadığı değil, hapiste yatan her bir kişinin gerçekten o bir günü dahi hakedip etmediğidir. Adil olan karar, sevindiren ya da üzen değil; gerçeği, hakkaniyeti gözeten karardır. Delilleri en ince ayrıntısına kadar değerlendiren, şüpheden sanık yararlanır’ı gözetendir. Adil olan görünenin ardındaki görünmeyeni sezen, bunca gürültüye rağmen sessiz kalandır. Adil olan adaletten başka hiçbir gücü kendine yaklaştırmayan, kim ne derse desin, vicdanın, hukukun ve hakkın yanında olandır.
Bir ülkede adalet sistemi ne kadar iyi işlerse, o toplumun geleceğe umutla bakan, daha güvenli bireyleri olur. Yarınından endişe etmeyen, belirsizlikler içinde kalmayan, her koşulda gerçeğin ve adaletin tecelli edeceğine inanan bireyler, toplumu daha ilerilere taşırlar.
İnsanların kendilerinin adaleti sağlamaya yönelik çabaları, toplumu zor durumda bırakır. İhkak- ı hak anlayışıyla, bireylerin yaşamlarını devam ettirmeleri ise toplumun temelini sarsar. Toplum olabilmenin ve bir arada yaşayabilmenin temel koşulu, adalete güvenmek ve verilen her kararı ‘adaletin kestiği parmak acımaz’ anlayışıyla, kabul etmektir. Bu da verilen kararların bağımsız, her türlü etkiden uzak, objektif kriterlerle ve hakkaniyet ölçüsünde olduğunu bilerek olur. Kararlarda şaibe, etkilenme, baskı unsuru olduğu varsayılırsa toplumun güveni sarsılacak ve toplumun bireyleri kendilerini çaresiz kalmış çocuklar gibi hissedecektir.
‘Adalet ancak hakikatten, saadet ancak adaletten doğabilir.’ Demiş, EMİLE ZOLA.
Adaletin gerçekleştiği yerde, bir birey haksız olarak bile kabul görse, hakkında verilen karara razı olacaktır. Çünkü bilecektir ki, hak ettiği ceza budur. Ya da davasının sonucu hak ettiği karşılığı bulmuştur. Bu birey yine de mutlu olacaktır.
‘Adaletin gecikmesi adaletsizliktir’ demiş, W. S. LANDOR. Gerçekten de bir ülkede adalet mekanizması çok yavaş işliyorsa, davalar yıllarca sürüyor, bir davanın sonucunu, davayı açan kişi göremiyorsa, en basit bir dava 5 yıldan aşağı bitmiyorsa, insanlar neden suçlandığını dahi bilmiyorsa, delilden suça değil, suçtan delile gidiliyorsa, şüpheden sanık hiçbir şekilde yararlanmıyorsa, tutuklama tedbiri objektif olmaktan uzaksa, , bazı davalar zamanaşımından düşüyorsa, sonunda verilen karar ne olursa olsun, insanlarda adaletin yerine geldiği hissi oluşmayacaktır. Sonuçların bir önemi kalmayacaktır.
‘Hukukun kuvvetinin azaldığı yerde, kuvvetlinin hukuku geçerli olmaya başlar.’ Demiş, MAURICE DUEVERGER. Hukuk ne denli kuvvetle işlerse, insanlar arası hiçbir ayrım olmayacak ve herkes eşit bireyler olduğunu bilecektir. Gerçek demokrasi adaletle sağlanacaktır.
‘Devletin hazinesi adalettir. Demiş’ KONFUÇYUS, Bir devletin en büyük zenginliği adaletli olmasıdır. Tüm kurumlarında, tüm katmanlarında adaletin işlemesidir.
‘Bir saat adaletle hükmetmek, bir sene ibadet etmekten daha hayırlıdır.’demiş Peygamberimiz, HZ. MUHAMMED…