KORONA ve ÖLÜM
Bir rivayete göre halifeliği sırasında Hz. Ömer bir arkadaşına “Bana her gün ölümü hatırlat” diye rica eder. Arkadaşı bu görevi her gün düzenli olarak yerine getirir. Bir gün Hz. Ömer aynaya bakarken, saçlarında beyaz bir kıl görür. Ertesi gün kendisine ölümü hatırlatmaya gelen arkadaşına “Artık bana ölümü hatırlatmana gerek yok. Ben, işareti aldım” der.
Bu gün tüm dünyanın başına bela olan korona virüsü insanlara sabah evden dışarı adım atar atmaz ölümü hatırlatıyor. Dışarı çıkar çıkmaz maske taktırıyor. Bir yere girince mesafe ayarı yaptırıyor. Bu virüs; profesör, cahil, zengin, fakir, kadın, erkek dinlemiyor, öldürüyor. Yalnız çocukları ayırıyor.
Bilim adamlarımız, profesörler devamlı kalabalıktan kaçınmamızı salık veriyor. Ama kafama takılan bir şey var. Eski Amerikan Başkanı Trump, korona virüsünü kalabalık metroya girince mi kaptı? Ekrem İmamoğlu, Beylikdüzü minibüsüne bindi de mi virüsü kaptı? Rahmi Koç’la günde kaç kişi görüşüyor da onlardan mı kaptı? Bu işe de benim kafam takılıyor. Ama sonuç olarak bu korona olsa da, olmasa da herkese ölümü hatırlatıyor!!!
KORONA, İNSANLARI HAYATTAN KOPARDI. KORKARIM; YAKINDA DİNDEN KOPARACAK…
Geçen gün camiye giderken bir arkadaşım; “Camiye gitme, namazı evde kıl…!” deyince “Neden?” dedim. “Orada senden önce namaz kılan biri secdedeyken “pöhh” diye öksürmüş olursa, sen de aynı yerde secde edersen sana korona virüsü oradan bulaşabilir.” dedi. (Sanki cami lebalep dolu da…!!!) “”Bu dediğin uçuk bir ihtimal” dedim. “Ama ölüm seni yakalayacaksa ummadığın bir anda havada karada yakalar.”
Bu gün ülkemizin dört bir tarafında en hijyenik, en temiz ve sağlıklı yeri camilerdir. Camiye girdiğin anda kapıda dezenfekte kutusu var. Ellerini dezenfekte edersin, virüs elden yanaşamaz. Başında takken var, tavandan gelse takkeyi aşamaz. Ağzında masken var, ağzından-burnundan yanaşamaz. Elinde seccaden var, secde edince bulaşamaz. Namaz için saf olurken imamlar ve müezzinler askerde ACEMİ BİRLİĞİNDEKİ takım çavuşları gibi insanlara yaklaşma mesafesi ayarlaması yapıyorlar. Tesbihat (teşbih çekme) yok. Camiyi terk ederken musafaha (El sıkışma) yok. Soruyorum; bundan daha garantili mekan var mı? Ama nedense dindar olanı da, beynamaz olanı da camiye girip namaz kılmaktan korkar hale geldi. Böyle giderse bu korona virüsü insanları dinden de edecek gibime geliyor.
BODRUM’DA BİR TATİL KÖYÜNE GİRERKEN...
Tatil köyünün plajının kapısından girilirken laf olsun beri gelsin insanların ateşi ölçülüyor. Dışarıda hava 46 derece olunca senin ateşinin ne önemi var?
İçeride restoran, kafeterya, voleybol sahası, şezlong alanı, dalga kenarında kumluk alan, iskele, iskelenin ucunda güneşlenmek için bir duba var. Fatsa’da Orta Büyük Camii’de vakit namazı sırasında her türlü hijyen tedbiri alınmış, 500 metrekare camii de 50 kişi varken, 5000 metrekare alanda tatil köyünün olduğu yerde 1550 kişi maskesiz dolaşıyor. Bunların kadın-erkek başı açık, ağzı açık (maske yok) kıçı açık. Bir bölümü voleybol oynuyor. Bir bölümü şezlonglara yatmış… (Yalan söylemiyorum, koronalı bir adamın osuruğundan virüs bulaşıyormuş) O şezlongta yatarken kim, hangi şiddette osurmuş belli değil… Bir kısım insanlarsa şezlongları birbirine yanaştırmış, mesafe kuralı yok. İddialı tavla oynuyor. Yan taraflarında küçük masada meyveleri ve içki veya meşrubatları duruyor. (Markete girince ikaz yapılmış, “meyvelere eldivensiz dokunmayın” diye) Burada böyle bir ikaz yok.
Plajın kumluk alanındaysa kumlara BALAK gibi serilmiş kadınlar var. Bunların ağızları maskesiz, göğüsleri sarkmış, sütyenle dik tutulmaya çalışılıyor. Popoları düşük mayoyla sabitlenmiş. Bunlar plajdaki kadınların yüzde seksenini teşkil ediyorlar. Diğer yüzde onluk bölüm işte vücutları hepten GUDUBET bakamazsın. Kalan yüzde onluk kısımsa genç kızlar. Bunlar da ağızlarında maske kullanmıyorlar. Biliyorsunuz ya; bizim ağzımıza taktığımız maskenin bezinin büyüklüğünü, bir de ağzımıza taktığımız maskenin kenarlarında esnek lastik var ya, onu kulağımıza geçiriyoruz.
Hah; işte o plajdaki genç kızlarsa bizim, ağzımıza taktığımız maskenin büyüklüğündeki bezi, apış aralarına koyup ona bağlı lastiği kalçalarına geçiriyorlar. Burada TANGA-MAYO diyorlar ve iskelede veya iskelenin ucundaki dubanın üzerinde güneş yağıyla yağlanıp parlatılmış vücutlarını yüzükoyun dubaya yatıp bronzlaştırıyorlar.
Sonuç: Bu anlattığım alanda ne korona muhabbeti var, ne korona mikrobu var!! Demek istiyorum ki; bu korona sokaktaki adamın, cami cemaatinin yüreğini yararken anlattığım yere hiç dokunmuyor. Neden? Bir yorum yapın, bana yazın.