TOPRAK ANA
Son günlerde yaşadığımız hayatın içinde, doğayla bütünleşerek yaşamanın ne denli önemli olduğunu her birimiz ayrı ayrı fark ettik. Köy evleri olanlar son ayları köyde geçirdi, daha fazla ekip dikmeye başladı, ağaç gölgesinde, çayırın çimenin içinde hava aldı. Beton blokların, güneşe kapalı demir yığınlarının içinde nefes alamayan binlerce insan; yeşile koştu, denize koştu, ağaca koştu. Ne arabanın, ne malın, ne mülkün değeri olmadı bir tutam çiçek, bir parça dal esintisi kadar.
Sabahları duyduğumuz kuş sesleri avuttu yüreğimizi, yaprakların hışırtısı, meltemlerde yayılan kokular dinlendirdi bedenimizi. Bağrımızı açıp, bir parça güneşi doyasıya içimize çektiğimiz tek yer oldu yeşilin her tonu…
Bulunduğumuz yerlerden gidebildiğimiz en uzak yer yine bir ağacın gölgesiydi. Bir araya gelebildiğimiz, konuşabildiğimiz en güvenli yerler yine doğa ananın kalbiydi. Tüm sevecenliğiyle ve her şeye rağmen kucağını açan o heybetli ağaçlar, o selvi boylular, o meyvesini paylaşanlar, fındığını, elmasını, armutunu elimize verip vücudumuzun tüm dileklerini yerine getiren yine onlardı.
Toprak ana hiç şikayet etmedi yine. Ne ararsan bende var dedi. İlaçlardan değil, bende vitaminin, ağrını sızını dindirecek, yürek boşluğunu geçirecek tüm mineraller bağrımda sana açık, seni bekliyor. Çocukların koşsun diye buradayım, sen ek sen dik diye buradayım. Nasırlı ellerini sevmek için, göz yaşlarını silmek için buradayım dedi. Sen benim değerimi artık anladın, ben de tüm varlığımı senin yaşamına adamak için buradayım. Senin, kuşların, ağaçların, çiçeklerin, böceklerin, ve senin gibi tüm canlıların nefes alması ve yaşaması için buradayım.
Irmakların nazlı nazlı akması, sonra coşup gürlemesi, soğuk sularımdan içmen için buradayım. Sana sonsuz sabırla, sonsuz özveriyle açtığım kalbimle buradayım….
Biz ne yaptık peki, yine vazgeçtik, yine aldattık toprağı, ağacı, yeşili, suyu, börtü böceği… yine sapladık hançeri bağrına toprağın, yine unuttuk ne varsa güzelden yana…
Zehirleri akıtmaya, toprağı bir paçavra gibi tonlarca bir köşeye atmaya, nefes aldığı tüm ağaçlarını bir bir kesmeye and içtik. Üzerinde koşan karacaya, tavşana, kekliğe, bıldırcına yuva olmasına izin vermedik…Suyunu akıttık zehire, kuruttuk tüm kaynağı, sararttık tüm yaprakları, ne bir gölge ne bir temiz nefes bırakmadık.
Bu kez affedebilir mi toprak ana bilmiyorum. Her geçen gün yemin etmiş gibi süren bir katliamın sonunda affedecek bir yürek kalır mı toprakta bilmiyorum. Peki bizim bir yüreğimiz, bir nefesimiz kalır mı işte onu hiç bilmiyorum.