SİYANÜRLE ALTIN AYRIŞTIRMA KONUSUNDA İKİYE BÖLÜNDÜK...
Zavallı Fatsa!
Nokta Operasyonu’nda çekmedi, siyanürle altın aramada çektiği kadar...
Hatta zavallı Fatsa’dan sonra zavallı Ünye, zavallı Perşembe, zavallı Ordu şeklinde çerçeveyi genişletebiliriz.
68 ilde maden arama izni verildiğini hesaba katarsak “zavallı Türkiye” bile diyebiliriz.
Şimdilik Fatsa ve çevresiyle sınırlı kalalım.
N’oluyoruz Allah aşkına...?!
Çelişkiye bakın: Bölgemiz de dahil bütün ülke, pandemiyle boğuşurken maden aramalar hız kesmeden devam ediyor.
Edemez mi? Eder tabi...
Ama insan “yangından mal kaçırıldığı” duygusundan ve şüphesinden kendini alamıyor.
Duyarlı bir kitle ne kadar yırtınırsa yırtınsın, ilgili şirketler takır takır mevzuatları yerine getirerek, çatır çatır maden arıyor. Ve işliyor.
Buna karşın TEMA Vakfı bile Bahçeler Köyü’ndeki durumu etkili bir video hazırlayarak haykırmaya çalışıyor.
Videoda; Fatsa Doğa ve Çevre Derneği Başkanı Zeki Odabaş’ın, aktivist Osman Güvenalp’in ve kadınlı erkekli vatandaşlarımızın seslendirmeleri var.
Nur Hilal Gündüz gibi duyarlı avukatlar, sürecin hukuki boyutunu takip ediyor.
Milletvekilleri ve ilçe başkanları düzeyinde Ordu ve Fatsa’nın bazı siyasileri, soruna şiddetle tavır ve tepki koyuyorlar.
Benim gibi bu hadiseye sessiz kalamayanlar yazıp çiziyor.
Hepsi de durumun vahametini haykırmak için adeta çırpınıyor.
Hele söz konusu videoda bir kadının söyledikleri o kadar trajik ki...
“Nerde börtü böcekler? Nerde kuş cıvıltıları? Nerde çakal sesleri?” diyor.
Bilimsel raporlar hazırlanıyor.
Sık sık toplantılar düzenleniyor.
Olayın fecaati yerel ve ulusal basına servis ediliyor.
Her fırsatta protestolar yapılıyor.
Ama yok fayda?
Çünkü bir diğer kitle, olayın siyasi tarafına takılıp kalmış durumda...
Ya da benim gibi düşünenlere öyle geliyor.
Şüphesiz kendilerine göre geliştirdikleri bir tezleri var.
Onları tepki vermeden ve ön yargısız dinleyince adil olma adına; “Acaba haklı olabilirler mi?” demekten kendimi alamıyorum.
Gerçekten boşuna mı tedirgin oluyoruz?
Ortalığı velveleye vererek, ülke ekonomisine zarar mı veriyoruz yoksa?
Daha da tehlikelisi, son günlerde sıkça telaffuz edilen “vatan hainliği” suçlamasına adaylık hazırlığında mıyız?
Söylemesi bile insanı kötü hissettirmeye yetiyor.
Yıllarca vatan-millet yararına yaz-çiz, sonra da o kahredici sıfatla karşı karşıya kal...
Ne kendim, ne de adını zikrettiklerim için asla böyle düşünmem mümkün değildir.
Bu işi Alman vakıfları “fiştekliyormuş”...
Çünkü; en çok altını Almanya’dan ithal ediyormuşuz...
Dolayısıyla yer altından kendi altınımızı çıkarmamızı istemiyorlarmış...
Tam bu noktada Zeki Odabaş’a, Osman Güvenalp’e, Nur Hilal Gündüz’e, ilçe başkanlarına, miletvekillerine ve bilumum tepki gösterenlere sormak isterim:
“Siz; iddia edildiği gibi sahiden Alman vakıflarıyla görüşüyor musunuz?”
Bu soruyu hakaret kabul edeceklerinden o kadar eminim ki...
Böyle bir saçmalık olabilir mi?
Devam edeyim: Türkiye’deki siyanürün ancak yüzde bir buçuğu altın aramada kullanılıyormuş...
Geri kalanı diğer üretim alanlarında değerlendiriliyormuş...
Ve bugüne kadar siyanürle altın aramada hiç bir ölüm vak’ası olmamış...
Konu çok uzun ve de çok boyutlu... Gerekirse yine yazarız.
Ancak Fatsa coğrafyasına baktığımızda, ciğerimiz olarak değerlendirdiğimiz ormanlarımız delik deşik durumda...
İlgili firmanın ikinci ÇED raporunu aldığını da hesaba kattığımızda, sonumuzun hiç de iyiye gitmediğini rahatlıkla görebiliriz.
Bu böyle olmayacak. Ya siz bizi ikna edin, ya da biz sizi...
HOŞÇA KALIN