KASTEN YAPTIM...
Bilmediğimiz o kadar çok şey var ki...
Bildiğimiz çok şey olduğu gibi...
İletişime önem vermiyoruz mesela...
Ama bunu karşımızdan hep bekliyoruz.
Diyaloğu da bilmiyoruz biz...
Ama monologda bir numarayız.
Çünkü “en iyi biz konuşuruz”
Belki bu yüzden olacak, en çok konuşan da biziz...
Niye bu böyle acaba?
Ne bileyim ben?
Bilsem; burada dert yanar mıyım size?
Karşımızdakini anlamak gibi bir derdimiz oldu mu bizim?
Ama bir şeyleri anlatmak için paraladık kendimizi...
“Paraladık” dediysem; pahalı mekanların, ucuz konuşmacıları olduk hep...
Ötesine geçemedik.
Nedeni çok açıktı.
Bir türlü bilemedik dinlemeyi...
Zaten bildiysek de sevemedik...
İki kulak, bir ağız aslında iki dinleyip, bir konuşmak içindi.
Ama fıtratımıza bile ters düştük hiç hesap etmeden...
Fıtratımıza karşı yeni bir fıtrat icat ettik adeta... Ve de haşa...
Aslında acınacak haldeyiz.
Bunu gören var mı?
Üç-beş bilgi kırıntısıyla, sayfalar dolusu laf etmeye çalışıyoruz.
Karşımızdakinin sözünü keserek, bölerek...
Sözcükleri geveleyerek...
Dolayısıyla doğru ve yerinde kullanmayarak...
Başladığımız konunun güzergahını kaybederek...
Daha doğrusu kişiye ya da topluluğa eziyet ederek...
Ne güzel söylemiş atalarımız:
“Bir şey biliyorsan, söyle; ibret alsınlar. Bilmiyorsan sus, adam sansınlar.”
Bu anlamda garip bir durumun mağdurlarıyız hepimiz...
Çünkü; bilenlerin konuşup yararlı olacağı zaman dilimini, bilmeden konuşup her şeyi berbat edenler “çalmış” vaziyette...
Bu bir yağmadır.
Dahası; haydutluktur, zorbalıktır, tacizdir ve hatta tecavüzdür.
Bilmeyenlerin konuşmaya çalışırken, eveleyip gevelemekten başka bir şey yapmadığı-yapamadığı “karanlık bir tablodur.”
Ne yazık ki; konuşamayan konuşmacının keyif aldığı ama dinleyenin işkence gördüğü saçma sapan bir durumdur.
Peki; siz hiç, etkili konuşmaya çalışırken, öfkeli konuşanları bilir misiniz?
Elbette bilirsiniz. Her an, her yerdeler çünkü...
Size de uğramış olmaması mümkün değil...
Bu türler; etkili olacağı düşüncesiyle salyalar saçarak konuşurlar.
İkisinin aynı anlama gelmediğini nereden bilsin zavallı...
Üstelik bir de bağırarak konuşmazlar mı?
İşte şimdi yandınız.
Yine bu türlerin nasıl siyaset konuştuğunu hayal edebilir misiniz?
Çok da hayal edip, içinizi karartmayın...!
“Nasılsın, iyi misin?” diye sorduğunda gayet sakin cevaplar veren vatandaş, siyasi konulara gelince her nedense “canavar” kesiliyor.
Şimdi size; “Bu türlerden uzak durun” şeklinde ukalaca bir tavsiyede bulunacağım ama...
Ne yazık ki; onları topluma kazandırmak gibi de bir sorumluluğumuz var.
Olayı, sorunu ya da tabloyu haddinden fazla genelleştirdiğimin farkındayım.
Bilerek ve kasten yaptım zaten...
Hemen her cümleye; “bazıları... kimileri...” şeklinde başlamanın yoruculuğundan kaçmak istedim.
Ama dikkat çekmek istediğim sıkıntı, bariz biçimde ortada...
Ben derim ki; iletişim ve iyi münasebetler kuramayan toplumlar, patinaj yapmaktan, zaman ve enerji kaybetmekten kurtulamazlar.
Yazının bütün çabası, aslında şu son cümleyi ifade etmek içindi... HOŞÇA KALIN