YAZI YAZMAK ZOR ZENAAT...
Yazı yazmak zor bir iştir. Bir fikri, bir espriyi (bilhassa) anlatırken yapacağın en ufak anlatma hatası aniden yazarın başına iş açabilir. Büyür büyür kocaman olur, çıkamazsın içinden... En son yaşadığımız olayın, bir yazarın başına nasıl iş açtığını gördük.
Yazar Musa Dinç, yazdığı bir çocuk kitabındaki bir fotoğraftan hapse girdi. Halbuki daha önce 15 kitap yazmış... İnsan; yaşar ve yazarken birden gaza gelir ve iddialı bir laf eder. Bu iddialı ifadeler, yazanın başını derde koyar.
Musa Dinç, çocukluğunda anasından dinlediği bir masalı yazdı. Musa Dinç’in anasına göre o masal erotik olmayabilir. Ama kitabı okuyan bebelerin annelerine göre erotik bulununca adamı hemen içeri tıktılar. Diyorum ya; insan bir gaza gelir, sonra ayıkla pirincin taşını... Binlerce kez özür dilesen, özrün kabul edilmez. (Kendisi de özür diledi. Kitabın satışını durdurdu ama geçti Bor’un pazarı)
BENİM DE BAŞIMA ÇOK GELDİ...
Çok yakından tanıdığım bir arkadaşımı, bir yazımda espri konusu yaptım. Ama adam bir bozuldu, bir bozuldu. Konuyla ilgisi olmadığı halde adam; “Ticari itibarımı sarstı” diye yıktı ortalığı... Sanki çok ticari itibarı varmış gibi, kendisinden defalarca özür diledik ama ne fayda...
Bir gün Fatsaspor’un Ankara’da bir maçı var. Karşılaşacağı takım güçlü... Takım Fatsa’dan yola çıkmadan herkes sporculara moral veriyor. Kimileri de hediyeler vaadediyor. Hocanın biri de, ne verebilirki...!? O da takımın arkasından bir Yasin-i Şerif okuyor, hoca başka ne verebilir ki...!? Ben de Ankara’ya maça gittim. Rakip güçlü... Takım bize 90 dakika gol atamadı. Uzatmalara geçildi. Uzatmaların bitimine yakın rakip bir gol atınca bizim takım elendi. Ben de Fatsa’ya gelince köşe yazımda; “Hocaefendinin Yasin’iyle 90 dakika idare ettik. Vakit yoktu. Bir de mevlüt okutsaydık, bir-iki dakika daha dayanır, belki penaltı atışlarıyla finale kalırdık.” diye aklımız sıra bir espri yaptık. Sen misin yapan? “Efendim sen, Yasin suresini, Mevlid-i Şerif’in gerisine nasıl koyarsın?” diye adam ahkam kesmeye başladı. Ben neyin önüne koyacağımı biliyorum ama ne dersin, sanki benden çok bilgisi var!!! Espriyi çözemiyor adam...
Bir gün bir yazımda komik bir olayı anlatırken “faşist” ifadesini kullandım.Kullandım ama tamamen ironi olarak... Adamın biri yıktı ortalığı... Halbuki; bu gün Türkiye’de sağcılara “faşist”, solculara “komünist” ifadesinin kullanıldığını herkes bilir. Ama bu ifade 12 Eylül’den sonra özelliğini kaybetmiş... Zaman zaman espri konusu oldu ama adam alıngan ya... Kalktık özür diledik. İlkokul seviyesindeki sağcılar espri olduğunu anladı ama başlarındaki üniversite mezunu hödük anlamadı.
Ama ne dersin?! Türkiye’de okuma-yazma oranının % 10 olduğu yıllarda, Şair Nazım Hikmet’i komünizmi teşvik eden şiirler yazıyor diye, yıllarca hapislerde yatıran % 10’luk okur-yazar geçinen hödükler değil miydi? Sonunda Nazım’ı memleketten kaçırdılar. Nazım ölünce onun şiirlerini günümüz sağcıları da, solcuları da gururla okumaya başladılar. Bu da başka bir durum!!!
Yine bir gün HÜSEYİN ANLAYAN’ı eleştiren yazılar yazıyorum. C. S. beni çağırdı. “Hüseyin hakkında gezetede yazdığın yazıları beyaz bir kağıda yazıp bana vereceksin.” dedi. Ben; “Olmaz, veremem” dedim. “Niye?” dedi. “Siz; benim yazım üzerinden Hüseyin’i suçlar, ceza aldırırsınız. Ben buna müsade etmem. Siz gidersiniz, ben Hüseyin’le Fatsa’da bir ömür geçireceğim. Benim yüzümden ona bir şey olursa vicdan azabı çekerim” dedim ve bir daha Hüseyin hakkında gazetede yazı yazmadım.
Sonuç: Dediğim gibi, bu yazı yazma işi zor iş... Yazmadan bir konu hakkında havaya girmen lazım. Bazen gazla havaya girersin, sonra dingili kırarsın. Sana göre espri malzemesi olan bir konu, bazılarını müthiş sinirlendirir. Onun için ben; siyaset yazmam, eleştiri yazmam... Ben konuları Şevket Ömeroğlu, Kel Ali, Çıkık Mahmut, Sarı Mustafa, Beşkuruş Tahir, Boncuk Kemal üzerinden yazarım. Ben ne yazarsam yazayım, bunlar alınmazlar. Bunlar, doğma-büyüme Fatsalılar... Bizim gazete, Fatsa dışına ve yurt dışına da gidiyor. Orada yaşayan arkadaşlar bu isimleri yazıda görünce yaşadıklarını anlıyor. Artık insanlar şaka bile kaldırmıyor, herkes gergin... Bakmayın güldüklerine, içlerinde ne fırtınalar esiyor?!