FATSA’DAN SİYASETÇİ YETİŞMEZ Mİ?
Bir ilçe düşünün ki...
Arkasında altı ilçeyle birlikte ekonomik, tarımsal, coğrafi ve sosyal alanlarda önemli bir potansiyele sahip olsun...
Bulunduğu il sınırları içinde ve hatta bölgesinde bu özellikleriyle dikkat çeksin...
Ama gelgelelim siyasi alanda çok büyük talihsizlikler yaşasın...
Bir ilçe düşünün ki...
İnsan kaynağı bakımından bürokrat, iş insanı, sanatçı, sporcu, yazar-çizer yetiştirsin...
Fakat “siyasetçi” yetiştiremesin...
Yine bir ilçe düşünün ki...
Zaman zaman tatlı rekabetler yaşadığı komşu ilçe, hemen her dönemde bir bakan çıkarsın...
Ama söz konusu ilçe numunelik de olsa, bir bakan dahi çıkaramasın...
Bu işte bir tuhaflık yok mu?
Hemen her alanda bir yığın özellikleriyle öne çıkan bir ilçenin bu durumu büyük bir talihsizlik, eksiklik ve hatta beceriksizlik değil mi?
Koca bir ilçe olarak artık düşünmenin, bir karara varmanın ve harekete geçmenin zamanı gelmedi mi?
Bizi bilmeyenlerin, bizi idare etmesine yıllar içinde alıştık mı yoksa?
Anlamsız gocunmaları ve savunmaları bir kenara bırakalım artık...
Rutinin dışına çıkıp, canımızı acıtsa da acımasız sorularla bir an önce işe başlayalım artık...
Siyasetin; bizi kullanmasına izin vermek yerine, menfaatlerimiz adına siyaseti kullanacağımız bir inisiyatifi, cesareti, mahareti ve gücü ne zaman göstereceğiz?
Fatsa’yı bilmese de, sırf kimliğinde “Fatsa-Ordu” yazdığı için birilerinin bizimle “çelik-çomak” misali oynamasına daha ne kadar müsade edeceğiz?
“Öğrenilmiş çaresizliğin” kolaycılığına teslim olmaktan vazgeçip, birlik ruhunu ve şuurunu ortaya koyma eylemini daha ne kadar erteleyeceğiz?
Allah aşkına, şu tablo size hoş geliyor mu?
Her milletvekili seçiminin ardından, teşkilat yönetimleri tepeden tırnağa yenileniyor.
Özellikle iktidar partisine ait yönetimlerden söz ediyorum.
Onca insanın mesaisini, fedakarlığını, deneyimini çöpe atar gibi bertaraf ettikten sonra, işe “elif-be”den başlayacak yeni kadrolarla yola devam etmek, bir güç kaybı değil de nedir?
Bir kadro düşünün ki...
Yıllarca gece-gündüz demeden, özel hayatından, iş yaşamından feragat ederek çile dolu bir süreç geçirecek...
Tam da deneyiminin, bilgisinin ve olgunluğunun yansımalarını görecek...
Ama biri çıkacak ve diyecek ki; “Buraya kadar tamam... Siz artık biraz dinlenin...”
Elbette kendi kadrolarıyla çalışmayı istemek, her siyasinin en doğal hakkıdır.
Tek bir şartla...
Liyakati, tecrübeyi, verimli çalışmayı göz ardı etmeden...
“Ben artık filancının ekibiyle çalışmak istemiyorum.” kıvamındaki kestirip atmalar keyfiyettir, iş bilmezliktir, şahsi konfordur, enaniyettir ve hatta hiç bir anlamı olmayan güç gösterisidir.
En önemlisi de, Fatsa’ya yapılmış en büyük kötülüktür.
Size yepyeni bir soru:
Siz hiç, son yirmi-otuz yılda başarılı bir ilçe başkanının, milletvekili seçilip Ankara’nın yolunu tuttuğunu gördünüz mü?
Göremezsiniz... Göremeyeceksiniz...
Fatsa’nın en ücra mahallesinin, en ücra köşesinde oturan Ahmet amcanın, Ayşe teyzenin bütün sorunlarını bilenleri budayan bir anlayış, mevcut hakimiyetini sürdürecekse zaten göremeyeceğiz.
Geçmişte bir ilçe başkanının; “Gölge etme, başka ihsan istemez.” dediği gün, biz bu duruşa saygı duymalı ve sahip çıkmalıydık.
İşte bu refleksi, kararlılığı ve bilinci gösteremediğimiz sürece; “Fatsa’dan neden siyesetçi yetişmiyor?” diye daha çok hayıflanacağız.
Peki; “umut veren siyasetçilerimiz” günü birlik hevesler uğruna budanırken biz neredeyiz?
Bu memleketin STK’sı, meslek odaları, basını, vicdan sahipleri vs. nerede?
Siyasetin doğal akışına ve gidişatına müdahale edenlere, demokratik yöntemlerle müdahale etmedikçe “siyasetçi yetiştirme” hayallerimize asla kavuşamayacağız.
Vurdumduymazlığımıza son verip, duyarlı bir Fatsa’ya ulaşıncaya kadar ne yazık ki; bu kabus, sürüp gidecektir.
NOT: Yazıdaki değerlendirmeler şahıslara değil, anlayışlara yöneliktir.
HOŞÇA KALIN...