“GÜRÜLTÜ CENNETİ”FATSA...
Bir aracın susmayan alarmı...
Telefonda bağıra-çağıra konuşan bir insan...
Arkadaşıyla çevreyi rahatsız edecek derecede yüksek sesle konuşanlar...
Kulak zarını taciz eden belediye hoparlörü...
Özellikle doğan görünümlü şahinlerden yükselen gereksiz müzik sesi...
Aynı tür araçların veya motosikletlerin egsoz şovları...
İkinci-üçüncü kat pencerelerden yarı beline kadar sarkıp, göremediği çocuğunu avazı çıktığı kadar çağıran anne.. Ya da “bağıran” anne...
Ayrıca sokaktan geçen, hatta “geçip gitmek bilmeyen” simitçisi, hurdacısı, sebzecisi, balıkçısı, halıcısı... vs.
Yan dairelerden, iş yerlerinden ve inşaatlardan eksik olmayan matkap sesleri ve bilumum gürültüler...
Şehrin en işlek yerinde bir arkadaşınla oturup ağız tadıyla çay içemez, sohbet edemezsin...
Ezanlar bu milletin ruhudur, benliğidir. Ancak ses ayarının neredeyse sonuna kadar açıldığı ve kulak zarının patlama noktasına geldiği bir tabloyu çok sık yaşıyoruz.
Çöp toplama aracı kulağının dibine gelir, bir yandan görevini yaparken diğer yandan kulağını delmek gibi ilave bir görev üstlenir.
Aklınıza gelen başka gürültüler varsa, onları da siz ilave edebilirsiniz.
N’oluyoruz Allahaşkına...!?
Bu gidiş nereye böyle?
Gürültüden ve ses kirliliğinden arındırılmış bir şehirde yaşamak hayal mi?
Kader mi?
Mecburiyet mi?
Hadi diyelim ki; bazı gürültüler olmazsa olmaz kıvamında...
Peki; insandan ve insan hatalarından kaynaklı gürültüyü ne yapacağız?
Yok mudur bunun bir çözümü?
“Cahil vatandaşlar” olarak mevzuatları tam bilemiyor olabiliriz.
Ama yine de; bu şehrin kaderi üzerinde rol oynayan valisine, kaymakamına, yerel yönetimine, güvenliğine sormak isteriz:
İnsanın ruhsal, zihinsel ve bedensel sağlığını tehdit eden böylesi berbat durumlar için yetki ve imkanlarınız yok mudur?
Bu tür vazifeyi hatırlamıyor olabilirsiniz.
Her ihtimale karşı mevzuatı bir kez daha karıştırın...
Vatandaşın yüksek menfaati için yapın bunu...
Belki de böyle bir göreviniz vardır. Kimbilir?!
Eğer varsa, bilin ki; bu görev ihmale gelmez.
İnsanlar sürekli doktorlara ve hastanelere koşturuyor.
Ardından eczanelere...
Şikayetlerin önemli bir bölümü kulak rahatsızlıklarından ve ruhsal sorunlardan oluşuyor.
Ve bu problemin büyük bir ihtimalle gürültüden kaynaklanmadığı konusunda hangimiz garanti verebilir?
Eğer böyle bir durum varsa...
Sizin yetki ve görev alanlarınızın dahilindeyse...
Ve bu konuda elinizi kolunuzu oynatmıyorsanız...
Tam bu noktada bir soru daha:
Müdahale etmediğiniz için yaşanan mağduriyetlerin bunca vebalini nasıl ve neyinize güvenerek üstleneceksiniz?
Makamı, mevkiyi, resmiyeti, bürokrasiyi ve ünvanı bir kenara koyun...
Siz de bizim gibi insansınız...
İnsanda da vicdan olduğuna göre, bu ağırlığı nasıl taşıyacaksınız?
Elbette bu satırları yazanın da bir vicdanı var.
O yüzden yükün tamamını size yüklemek gibi bir niyetim olamaz.
Sorunun önemli bir kısmı; kent yaşamını, köy yaşamından ayrıştıramayan vatandaşlarımızdan kaynaklanmaktadır.
Ne yazık ki; çevreye duyarlı, empati duygusu gelişmiş, çok da medeni bireyler olamadık.
Hemen yanı başımızda dünyanın en sessiz-sakin kentlerinden biri ünvanını alan bir ilçemiz varken, Fatsa’nın gürültü yarışına girmesini kimselere izah edemeyiz. Lütfen; biraz sessizlik...
HOŞÇAKALIN