Kral Çıplak…
Karantinada hayat devam ediyor. Bırakın birbirimize yakınlaşmayı,iki gün evlerde,üç gün dışarda gezerken virüsü delirtmeye ve kendimizden uzaklaştırmaya çalışıyoruz. Başarabilr miyiz bilemiyorum ama zor. Aşı veya ilaç bulunmadan milyarlarca insanı ne kadar ve nasıl koruyabiliriz yaşayıp göreceğiz. Hiç kimse tam olarak ne ile karşı karşıya olduğumuzu ve çözümün nasıl ve ne zaman üretileceğini bilmiyor. Sadece tahminler ve havada uçuşan anlamsız hikayelerle ayakta durmaya çalışıyoruz…
Ülkemizde ölüm sayıları azalsa bile, vaka sayısında ciddi bir düşüş yaşanmaması ve giderek gevşetilen önlemler kısa zamanda da hayatımızdan bu illetin ayrılmayacağını akıllı insanlara anlatıyor. Bunun için bilim insanı olmaya gerek yok. Bilim insanı diye televizyona bağlanan ve papyon takan ABD de yaşayan tuhaf bir uzman, normal zamanlarda kimsenin dönüp bakmayacağı biriyken, şu sıralar merakla ağzından çıkacak iki kelimeye odaklıyor bizi. Ekranda oynamasına kızalım mı, yoksa bu zor günlerde teşekkür mü edelim bilemedim doğrusu…
Siyaset ise her zamanki sıcaklığını koruyor. Sıcaklıktan kastım yakınlaşma ve bir arada olma değil aksine mesafelerin daha da açılması ve söylemlerin sertleşmesi şeklinde ilerliyor. Seçimden önce ve sonra kurulan ittifaklar iyice safları sıklaştırarak araya kimsenin girmesine izin vermiyor. Hükümet tarafında ve ortağında işlerin pek te istenildiği gibi gitmediğini söylemek zor değil. Virüs öncesi zaten tavan yapmış sorunların salgın sonrası içinden çıkılamaz hal aldığını aklını kullanan herkes görüyor. Hırçınlığın ve saldırganlığın konuşma diline dönüşmesini başka nasıl izah edeceğiz. Basit bir söylemden “darbe” iddiası çıkarmayı ya da bundan 1 yıl önce kurulduğu iddia edile seçim ittifaklarını bugün gündeme getirmeyi “söyleyecek başka sözleri yok” şeklinde algılayan sadece ben değilim sanırım…
Türkiye esasında bu söylemleri ve bunu söyleyenleri kesinlikle hak etmiyor. Bizim uzlaştırıcı bir dile ,eğitime, hukuka, demokrasiye, hoşgörüye, ilerlemeye, gelişmeye, üretime, tarıma ihtiyacımız var. Bunların yerine, birbirine saldıran siyasetçiler, salgında fark edilen olmayan tarım politikası, merkez bankası dahil boş kasa, içi boşaltılmış bankalar, çökmüş bir hukuk sistemi, Katar’dan başka dost ve müttefiki kalmamış bir ülke olmayı hak ettiğimizi düşünen var mı. Koskoca ülke, adı Merkez olan Bankasına koyacak para arıyor dünyada. Tahvil satarak, swap denen takas yöntemiyle veya Varlık Fonu ile oluşturulan ve ipotek verilebilir kurumlarıyla. Dünyada en yüksek faizle borçlanan ülke olmak hiç kimsenin onurunu kırmıyor nedense. Paramızın alım gücü düşmüş ,üç beş fon’un hamlesi ile döviz uçup gidiyor ama biz hala aynı hamasetleri dinlemeye devam ediyoruz…
Rahmetli Menderes’e darbe yapanlarla o darbeyi eleştirenler 60 yıl sonra aynı safta buluşup resimler paylaşıyorlar ve bunların tamamı da yine bir başka siyasi partiyi “2020 yılında darbe yapacaklar” iddiası ile halka şikayet ediyorlar. Ana akım medyanın neredeyse tamamı da bunlara destek veriyor ve başımıza her geleni “dış güç” diye dışarıda arıyoruz. İnsanın aynaya bakması hep menfaatine olmuştur. Bakabilecek yüz bulabilirse oradan içine ulaşabilir ve hatalarını daha rahat görür diye düşünüyorum. Kral çıplak diye bağıranların doğru söylediğini ancak bu şekilde anlarsınız…