AĞIR HAYATLAR
Hava ağır ve nemli, güneş kararsız, bulutların arasında bir görünüp, bir kayboluyor. Yağmur sonrası toprak kokusu, toz bulutları ile birlikte, sokakları kaplayan inşaat demirleri, sürekli sökülüp takılan parke taşlarının bozduğu kaldırımlar ve gelip gidişi kısa bir süreye yayılan bahar günleri…
Havadan daha ağır olansa, ülkenin sürekli insanı bir kasvet havasına sokan gündemi. Gittikçe ağırlaşan ve güneşin bu ağır bulutları bir türlü dağıtamadığı yaşantımız, gün geçmiyor ki yeni bir kasvet zincirini daha hayatımıza eklemesin.
Şehirler, ülkeler, hayatlar karışıyor. Birileri bir yerleri sahiplenip, diğerlerini oradan uzaklaştırıyor. Orantısız şiddetler, kimin yaptığı belirsiz eylemler, ülkeler arası gerilim derken, herkes kendi başının çaresine bakmayı borç biliyor. Kimse kendini güvende hissetmiyor, kimse hayatının ağır havasından kurtulamıyor.
Yaşam bir toz duman bulutunun içinde yarı saydam bir berraklıkta ilerlerken, herkes geleceğinden endişe ediyor. Ne yeni doğan bebekler, ne okul çağındaki çocuklar, ne iş bulmaya çalışan gençler güvenli bir hayatın huzurunu buluyor.
Herkeste bir şüphe, herşeyde bir bilinmezlik sürüp giderken, insanların yarını tasavvur edişleri bile değişiyor. Gençlerin, genç olmanın verdiği, tüy gibi hafif olma halleri bile, büyük bir ağırlığa dönüşüyor. Orta yaş ise, haddinden fazla erken gelip, kapıya dayanıyor. Hayal etme, farklı olanı isteme, yaşamı dilediğince yönlendirme gibi sözcükler sadece bir söz diziminden ibaret kalıyor.
Sohbetler, hep havada asılı kalan nemin, boğucu havasında; eğlenceler, yarı otomatik bir robotun uzaktan kumandalı edasında, sürüp gidiyor. İnsanların birlikte eğlenebilmesi ya da bir anlığına da olsa, hayatın ağırlığından kurtulabilmesi, ne kadar da uzak bir hayal gibi duruyor. Yaşam biçimlerinin dayattığı ağırlığın, günden güne yayıldığı bu sürece, ülkenin içinde bulunduğu zor ve sıkıntılı süreç de eklenince, ‘varolmanın dayanılmaz hafifliği’, taştan bir ağırlığa dönüşüyor gitgide….
Yaşam denilen, uzun ve kısa zaman dilimi, kendi varoluş serüvenimiz olmaktan uzaklaşıp, başka hayatların öngördüğü biçimde şekillenmeye başlıyor artık…Bu yazım da karamsar ve ağır bir edayla şekillense de ben yine de içimizde varolan umut ve yaşam sevincinin her türlü kasveti sileceğine inanıyorum.