ZEKİ ODABAŞ DAHA NE DESİN?!
Geçtiğimiz Cumartesi günü Doğa ve Çevre Derneği Başkanı Zeki Odabaş’la söyleşi yaptık.
Fatsa’ya Ahde Vefa Derneği olarak her hafta internet üzerinden yaptığımız canlı yayınlarımızda davet ettiğimiz konuklarımızla Fatsa’nın önemli sorunlarını ele alıyoruz.
Son programda da, dernek başkanı Nuh Küçük’le sorduğumuz sorulara içtenlikle yanıt veren Zeki Odabaş, yaşamakta olduğumuz tehlikeyi bütün çıplaklığıyla gözler önüne serdi.
Yaklaşık bir saat süren programın tamamını burada ele almak elbette mümkün değil...
Ancak konuğumuzun anlatımlarından küçük bir özet çıkarmak mümkün...
İşte Odabaş’ın dehşet veren açıklamaları:
“Yeraltı ve yerüstü kaynakların ekonomiye kazandırılmasına karşı değiliz. Ancak uygulanan metod yanlış... Siyanürle altın arama işlemi sadece birkaç Afrika ülkesiyle bizde yapılıyor.”
“Bu yüzden 30 Ekim’de kurduğumuz dernek üzerinden hemen çalışmalara başladık. Sorularımız şuydu: Altın arama işleminin çıkarıldığı bölgeye zararı var mı? Fatsa’mıza ve çevresine vereceği zarar nedir?”
“Konuya ilişkin Ordu Valiliğinin 2018 ve 2019 analiz raporları elimize geçti. Buna göre bölgedeki içme sularında bulunan ağır metaller 0-200 mg olması gerekirken, bu oran 2018 analiz raporunda 1723 mg olarak tespit edilmiş, 2019 raporundaysa 3460 mg’a yükseldiği görülmüştür.”
“Rapora göre bu suları bırakın içmeyi, kullanılması dahi mümkün değildir. Ve sorun sadece siyanürle bitmiyor. Toprağı öğütüp ıslattığınızda içindeki bütün elementler harekete geçiyor. Bu benim uydurmam değil... Bu veriler ilgili firmanın değerlerinden alınmıştır.”
“Bir ton topraktan sadece 1.5-2.5 gr altın çıkıyor. Bununla birlikte 1030 gr arsenik, 2180 gr kurşun, 79.7 gr çinko, 3.93 gr kadminyum çıkmaktadır. Kadminyum en tehlikelilerindendir. Ve daha birçok zararlı elementler...”
“Mesela alüminyumun fazla oluşu bitkileri zehirliyor. Ve altını çıkarıp, harekete geçen diğer elementleri toprağa bıraktığınızda etkisi 500 yıl kaybolmuyor.”
“Bilim adamlarına göre siyanür artı 8 derecede buharlaşıyor. Havaya karışan siyanürü nefes yoluyla soluyoruz. Ve havadaki varlığını 297 gün sürdürüyor.”
“Hemen her gün 3 saatimi bu konuyu araştırmaya ayırıyorum. Çok enteresan neticeler çıkıyor. Mevcut raporlarla yetinmedim. Üniversitelerimizden bilimadamlarımızı davet edip bir komisyon oluşturduk. Ve altını çıkaran ilgili firmanın memleketi Kanada’ya 42 tane numune gönderdik. Yani tam bir bilimsel araştırma yaptık...”
“Bu araştırmaların 32’si şu an elimizde... Raporu bize anlayacağımız dilde okudular. Anlaşıldı ki; Elekçi Deresi bitmiş... Özellikle maden sahasında çıkan değerler için tamamen ‘ölümcül’ ifadesini kullandılar. Elekçiye gelince; hayvanların içeceği suyla, balıkların yenmesiyle, insanların o suyla temasıyla çok ciddi sıkıntıların meydana geleceği söylendi. Ve deredeki ağır metaller yüzyıllarca orada öylece kalacak...”
“Buna inanmayanlar varsa aksini ıspat etsinler. Bu milleti kandırmasınlar ve zehirlemesinler.”
“Bize diyorlar ki; ’Bu kadar zehirli birşey olsa büyüklerimiz bu firmayı Fatsa’ya getirirler mi?’ Biz geçmişte Çernobil faciasını yaşamadık mı? İlgili bakan tüm tehlikesine rağmen medyanın karşısına çıkıp ‘zararsız’ gerekçesiyle çay içmedi mi? Günümüzde hemen hemen her evde bir kanserli hastamız yok mu? O yüzden aklımızı başımıza alalım ve geleceğimizi karartmayalım.”
“Peki; bundan sonra ne yapacağız? Niyetimiz tamamen üzüm yemektir, bağcıyı dövmek değil... Çalışmalar tamamlandığında Fatsa Belediyesi, Fatsa Kaymakamlığı, Ordu Büyükşehir Belediyesi, Ordu Valiliği, Ankara’daki siyasiler ve Cumhurbaşkanlığına kadar bu dosyaları ileteceğiz.”
“Elde edilen altının ancak yüzde birbuçuğu ülkemize kalıyor. Kalanı yurtdışına gidecek... Ve geride asırlarca kervan geçmez, ot bitmez bir çöl kalacak...”
“Bildiğim yanlış değilse ayrıca bunların 17 köyümüzde 15 yıllık ruhsat çalışmaları var. Mevcut maden bölgesi zaten zehirlendi. Bizim buralara 500 yıl daha el atmamız mümkün değil... Bizim amacımız ve mücadelemiz, hiç olmazsa yeni yerleri kurtarmaktır.”
“Son olarak bütün Fatsa’yı bu hayati konuya duyarlı olmaya davet ediyorum. Çocuklarımız için, toprağımız için, geleceğimiz için...”
Şimdi söyleyin: Zeki Odabaş daha ne desin?!
HOŞÇAKALIN