‘ FATSA ÜZERİNE DÜŞÜNCELER VE ÖNERİLER’
Bu hafta köşe yazımı Gazeteci-Yazar-Diplomasi ve Meclis Muhabiri İBRAHİM GÜNDÜZ’ün ‘Fatsa Üzerine Düşünceler ve Öneriler’konulu yazısına ayırıyorum. Önerilerini dikkatle okumanızı öneriyorum.
‘ FATSA ÜZERİNE DÜŞÜNCELER VE ÖNERİLER’
‘Arkadaşlar! Alarm zilleri çalıyor. Duyalım artık! Görelim, işitelim! Açın gözlerinizi, kulaklarınızı! Konuşun artık! Ben bu satırları Karadeniz’in, Fatsa’nın bir evladı olarak yazıyorum. Gazetecilik mesleğim gereği dünyanın bir çok ülkesini görme imkanımız oldu. Bir çok toplumu yakından tanıma fırsatımız oldu. Naçizane okuduklarımız, yazdıklarımız var. Ülkemiz, insanımız, şehirlerimiz çok daha iyisine layık. Kimsenin siyasi düşüncesi, dini, dili, mezhebi, etnik kökeninin,bunların hiç birisinin bir önemi yok. Hepimiz Türk milletinin bir ferdiyiz. Hepimiz insanız. Bu topraklarda büyüdük, bu topraklarda öleceğiz. Çocuklarımıza, torunlarımıza daha iyi bir şehir bırakmak bizim en büyük sorumluluğumuz. Hiç bir şey kendi kendine olmuyor. Küfrederek, kızarak, ağzımıza geleni söyleyerek belki kendimizi bir nebze rahatlatırız ama çözüme giden yol bu değil. Çözüm için adım atmalıyız. Düşünmeli, uzmanlarla görüşmeli, plan yapmalı ve uygulamalıyız. Fatsa son zamanlarda çok sahipsiz ve sessiz kaldı. Bunun sonucunda Fatsa çöplük oldu. Bunun sonucunda taş ocakları Fatsa’da her yeri sardı. Bu da yetmedi şimdi dünyanın en zehirli madenciliği olan siyanürle altın madenciliği Fatsa’nın başına dert oldu. Öyle bir dert ki bir an önce durdurulmazsa yüzlerce yıl acısını çekeceğimiz, belki de Fatsa’nın yokolmasına neden olacak. Peki ne yapmalıyız?
1. Öncelikle Fatsa’nın üzerindeki siyanürlü altın madeni kabusu sona ermelidir. Fatsa olarak bu konuda birlik olup kararlı mesajlar vermeliyiz. Aksi takdirde bazılarının planladığı gibi Fatsamız, zehirli madenlerin merkezi haline getirilirse yakın bir zamanda kimsenin yaşamadığı ve herkesin kaçmaya çalıştığı bir yer haline gelecektir.
2. Fatsa’nın çevresindeki ormanlar halka açılmalıdır. Yanlış anlaşılmasın “halkın yaşamına” açılmalıdır. Vatandaşlar ormanlarıyla barışmalı ve buluşmalıdır. İnsanlarımızın içinde yürüyüş yapabilecekleri, bisiklet sürebilecekleri, doğayla buluşabilecekleri ormanları olmalıdır. Arkadaşlar bizim ormanların yarısına bile sahip olmayan medeni ülkelerde evinden çıkıyorsun bir ormanın içine dalıyorsun. İster yürü, ister koş, ister spor yap, ister bisiklete bin. Biz neden bunlardan yoksunuz? Bizler insan değil miyiz? Ormanlarla çevrili olup da ağaçlarından, ormanlarından bu kadar kopuk bir şehir olabilir mi? Ormanlarına, doğasına bu kadar yabancı bir toplum olabilir mi!
3. Fatsa büyüyor. Büyüyen Fatsa’nın su kaynaklarını koruma altına almalıyız. Sularımızın çöplüğe ve kanalizasyona dönüşmesine engel olmalıyız. Bunu mutlaka ama mutlaka yapmalıyız. Fatsa’nın tam ortasından geçen bir dere vardır. Bugün bu derenin adı “B.klu Dere”dir. O dere birden bire b.klu dere olmadı. Çocukluğumda çok iyi hatırlıyorum. Şehrin tam ortasından, evlerin arasından nazlı nazlı akan bir küçük ırmaktı. Yani şehrin en önemli yaşam alanıydı. Ne mi yaptık? Planlı hareket edilmediği için, belediyecilik adam gibi yapılmadığı için herkes pisliğini, çöpünü bu dereye döktü. İnanması ne kadar güç değil mi? Ama oldu. Biz küçüktük. Bunları idrak edecek kapasitede değildik. Ne yazık ki şehri yönetenler de, ebeveynlerimiz de değildi. Elalemin ırmaklarının, derelerinin kenarlarında kafeler, lokantalar, çay bahçeleri sıra sıra dizilirken, bizim derelerimiz, ırmaklarımız çöplük ve kanalizasyon yuvaları haline geliyor. Hiçbir şey için geç değil. Tamam Fatsa’nın ortasından geçen dereyi tekrar kazanmak belki zor olabilir ama bizim kaybetmemiz gereken daha çok ırmaklarımız ve derelerimiz var. Mesela birinci yarmayla ikinci yarma arasındaki dere. Mesela, Ilıca ırmağı, Elekçi ve Bolaman ırmakları. Şehir hızla büyüyor. Köyler artık oldu mahalle. Ama bu mahallelerin çok ciddi altyapı sorunları var. Herkes atıklarını önünde bulduğu dereye, boşluğa, vadiye sallıyor. Aynen daha önce Fatsa’nın içinde yaptığımız gibi. Böyle olmaz, olama! Fatsa’nın yakın köyleri artık oldu birer mahalle. Her sene bu mahallelere yeni yeni evler ekleniyor. Bu evlerin kanalizasyon sistemlerinin nereye akacağı konusunda belediyeleri bir çalışma içinde göremiyoruz. Herkes kendi haline bırakılmış. Saldım çayıra, Mevlam kayıra mantığıyla hareket ediliyor. Çok sürmez çevremizdeki, önümüzdeki bütün dereler, ırmaklar böyle giderse kanalizasyona dönecek. Bakın İzmit Körfezi’nde ne olduysa, Haliç’de ne olduysa, İzmir Körfezinde ne olduysa, Ergene Çayında ne olduysa aynısı olacak. Bunu tahmin edebilmek için kâhin olmaya falan gerek yok. Bir an önce Fatsa çevresindeki köyler için de kanalizasyon projoleri hazırlanmalı ve evler acilen bu sisteme bağlanmalıdır.
4. Fatsa’nın Samsun tarafından girişinde, Devlet Hastanesi’nin altında kalan sazlık alanı hepimiz biliyoruz. Burası aslında kuşların konaklama ve yaşama alanıydı. Bataklıklar ve sulak alanlar canlıların yaşamında çok büyük öneme sahip pırlanta değerinde alanlardır. Tarihçiler, arkeologlar ve kısaca bilim insanları için de çok değerli alanlardır. Ama maalesef bunun bilincinde değiliz. Şimdi bu alan bir süredir hafriyatla doldurularak toprak bir zemin kazanılmaya çalışılıyor. Limanın arkasında kalan alan bu alan acilen park olarak düzenlenmelidir. Bu alan limanla birleştirilip Fatsa’nın yaşam parkı haline getirilmelidir. Liman Fatsa’nın nefes borusu haline getirilmelidir. Liman küçük balıkçı barınakları, gezme ve yürüyüş alanları yapılarak arkadaki parkla bütünleşerek Fatsa’nın yaşam merkezi haline getirilmelidir. Fatsa’nın buna ihtiyacı var. 120 bin kişinin yaşadığı Fatsa’nın nefes borusuna ihtiyaç var.
5. Geri dönüşüm sistemi acilen başlatılmalıdır. Şehir merkezinde ve köylerde geri dönüşüm konusunda halkımızı acilen bilgilendirip bunun ekonomiye ve şehrimize kazandıracakları anlatılmalıdır. Medeni toplumların on yıllardır uyguladığı geri dönüşüm bizde hala yapılmamaktadır. Bu çok acınası bir durumdur. Şehrin bazı noktalarına geri dönüşüm konteynırları bırakmak ne yazı ki yeterli değildir. Kendi ellerimizle bahçelerimizi, sokaklarımızı, sularımızı her çeşit plastik, cam şişeler, tenekelerle dolduruyoruz. Buna bir dur demek zorundayız.
6. Denizi kazanmalıyız. Fatsalılar ve Karadenizliler denizle barışmalıdır. İnanılır gibi değil ama kuzeyimizde devasa bir yaşam alanı bize kapalı. Sadece uzaktan bakıyoruz. Ne yazık ki çocukluğumuzda en azından yüzebildiğimiz bu denizde artık kirlilik nedeniyle yüzemiyoruz da. Norveç’te, İsveç’te, Danimarka’da çok daha elverişsiz koşullarda deniz adeta dünyanın en büyük otobanı olarak kullanılırken biz neden bu otobana uzaktan bakıyoruz.
7. Ağaç kesmek yasaklanmalı. Fatsa’da ve çevresinde ağaç kesmek çok sıkı izinlere tabi olmalı. Ağaç kesmek bir insanı öldürmek gibidir. Yoksa böyle giderse çok sürmeyecek Karadeniz, Türkiye’nin çorak bölgelerinden birine dönüşecek. Biz, “Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim” diyen Fatih Sultan Mehmet Han’ın torunlarıyız. Nasıl bu kadar vurdumduymaz, cahil, acımasız ve düşüncesiz olabiliyoruz. Kestiğimiz ağaç değil, yok ettiğimiz ormanlarımız değil kendi geleceğimiz. İnanın dünya, yok edilen tabiatın çoraklaşmış hikayeleriyle dolu. Toprağı kaybetmek istemiyorsan, ormanı yok etme. Neden Karadeniz’de son zamanlarda sık sık heyelanlar yaşanıyor? Neden sık sık ırmaklar taşıp, önüne geleni sürüklüyor? Artık yağan her yağmur, binlerce ton toprağın erozyonu anlamına geliyor. Ne demiş atalarımız, “Ağaçlı köyü sel basmaz.” İnanın bana bunun bir sonu var. İzlanda’da da vardı, Paskalya Adasında da vardı, Avustralya’da da vardı, Japonya’da da vardı. Bizde de var. Acilen önlem almazsak ormanlarımızı da topraklarımızı da kaybedeceğiz.Arkadaşlar sorunlarımız ciddi ve acilen çözüm bekliyor. Atılan her adım çözüm yolunda gidilen bir mesafedir. Aksi takdirde Fatsamızı da Ordumuzu da Türkiyemizi de kendi ellerimizle cehenneme çevireceğiz. Unutmayalım uygarlığın temelinde ağaç, çiçek ve yeşillik bulunuyor.