Maden sahası genişledikçe orman eko-sistemi de bozulacak...
Fatsa olarak şu acı gerçeği itiraf etmek zorundayız:
İlçemizin kaderini ilgilendiren her hangi bir sorunu görmezden gelip, ustalıkla gündelik yaşamımıza devam edebiliyoruz.
Farklı bir açıdan bakıldığında elbette bu bir meziyettir.
Kolay mıdır; bizi etkileyecek bir gelişmeyi “yok saymak”?
Düşünün: Bu güne kadar Fatsa’nın kangren halini almış ne kadar müzmin sorunu varsa, hepsi de “yok sayma” huyumuzun tipik bir sonucudur.
İşte size bu tipik sonuçların birinden söz edeceğim.
Yaklaşık 3-4 yıl önce Bahçeler Köyü’nde altın madeni arama çalışmaları başlatıldı.
Verilen “cılız” mücadeleye rağmen, çalışmalar halen devam ediyor.
Neden “cılız”?
Kamuoyunun büyük bir kesimi olayın vahametini henüz bilmiyor. Bilmediği için olanı biteni göremiyor. Çoğunluk olunamadığı için de, demokratik tepkiler ve hukuk mücadelesi cılız kalıyor.
Neden “mücadele”?
Eğer yapılan iş; insana, yaşadığı meskene, toprağa, tarıma, eko-sisteme ve suya zarar veriyorsa orada “mücadele” kaçınılmazdır. O yüzden mücadele...
Fındık, ceviz, kivi, tarım ve orman arazilerinin bulunduğu bir bölgeden söz ediyoruz.
Gelecek 5 yılda tarım ürünlerindeki zarar 17 milyon TL... 15 yılda ise 58 milyar TL...
Buraya dikkat!!
Bu süre içinde ilgili şirketin kar oranı 160 milyon TL olurken, devletin bu işten kazancı sadece 8 milyon TL...
Buyurun buradan yakın...!
Üstelik maden arama sahasının genişletilmesini amaçlayan ikinci ÇED raporu henüz kabul edilmeden sondaj çalışmalarına başlandı. Bunun sonucunda da köy ve mahallelerde çok sayıda evin duvarlarında çatlaklar meydana geldi.
Yapılan araştırmalarda Fatsa ve Ünye’deki arıcıların büyük zarar göreceği tespit edildi.
Zira siyanür ve ağır metaller, toprakla birlikte polenlere karışacak...
Bir diğer tehlike de; maden ocağı tarafından kullanılacak atık suların, Elekçi Irmağı’na karışacak olmasıdır.
İşin doğası gereği meydana gelecek patlamalar, yer altı sularının yönünü ve dağılımını olumsuz etkileyecek...
Maden sahası genişledikçe orman eko-sistemi de bozulacak...
Bunu heyelan riski takip edecek...
Yerleşim yerleri; yüksek tonajlı taşıma araçları yüzünden, büyük sarsıntı sebebiyle zarar görecek...
En önemlisi de; siyanürün gaza dönüşmüş hali, buharlaşmayla yağmur olarak yeniden toprağa inerek geniş bir bölgeye yayılacak ve önlenemez zararların yolunu açacak...
Olayın özeti şudur:
Elin oğlu dışarıdan gelip 160 milyon TL kazanacak diye bölgemizin doğal yapısı ve jeolojik dengesi alt-üst olacak...
Daha doğrusu yaşamımız ve yaşam alanlarımız alt-üst olacak...
Ortalama bir tekstil firmasının bile en az 100 kişi çalıştırdığı bir dünyada, altın madeninde sadece 80 kişi çalışıyor.
Kara-mizah içeren bu cümleyi; “Peki; bu madenin bize hiç mi faydası yok?” diye soranlar için ifade ediyorum.
Bizi “ölüme” sürükleyen bir yerde 1000 kişi çalışsaydı bile ne faydası olurdu ki?
İşte o yüzden; “Sorun yokmuş gibi...” yaşama hastalığımızdan vazgeçelim.
Bir avuç insan “senin-benim” için çırpınırken, onları tribünden izleyerek yalnız bırakmayalım.
Hazırladıkları rapor için Karadeniz Doğa ve Çevre Derneği’ne çok teşekkür ediyorum.