FATSA İÇİN HAREKETE GEÇME ZAMANI...
Ahh Fatsa..!!!
Mis gibi sahilin var, denizin var...
Trafiğe kapalı ne güzel caddelerin var...
Kültüre-sanata susamış onca insanın var...
Neredeyse sanatın her alanında yetenekli ve donanımlı onca potansiyelin var...
Her ne kadar büyük bir borç yükü altına girse de...
Sıfır kilometre yerel yönetimin var...
Yakında gidecek olsa da...
Son derece duyarlı ve sıcak yaklaşımlı bir kaymakamın var...
Demem o ki; yağ,un, şeker var...
Gel gelelim ortada helva yok...
Daha doğrusu şirin Fatsa’mdan “tıs” yok...
Neden?
Bu sorunun cevabı bende yok... Var da yok...(!)
Geçmişi “deşelemenin” bir mantığı olmasa da, bu işlere el atmak için fırsatımız hep vardı.
Şimdi ve bundan sonra da var.
“Var” ve “yok”la biten cümlelerimin özeti şudur:
Varlık içinde yokluk çeken bir şehirdir Fatsa...
Üzerine ölü toprağı serpilmiş bir yerleşim birimidir Fatsa...
Öncelikle bu acı gerçeği görmek zorundayız.
Bunu görüp kabullenmediğimiz sürece şöyle bir “silkinmek” ve “kıpraşmak” aklımıza gelmeyecek...
Yeri gelmişken bu şehrin kaderine hükmedenlere şöyle bir “sır” vereyim:
Toplum ve idareciler olarak, çok da önemsemediğimiz kültür ve sanat alanı öylesine bereketli bir alandır ki; yararlarını saymakla bitiremeyiz.
Aman aman maliyet gerektirmez...
Bir şehri sosyal ve ekonomik anlamda diri tutarsınız.
Sosyal terapi uygulamış olursunuz.
Toplumu ve özellikle gençliği kötü alışkanlıklardan korumuş olursunuz.
Özendirici olması bakımından yeni yetenekler keşfedersiniz.
Vizyonu açık, bilinçli, duyarlı, sorunlara-olaylara objektif ve analitik yaklaşan bir toplum kazanırsınız.
Oturup kalkmasını bilen, özellikle trafikte ve daha birçok alanda medeni duruşları olan bireyler yetiştirirsiniz.
Özgür düşünen, demokrasiyi özümseyen ve kendinden başkasına da saygıyı elden bırakmayan “uygar” bireyleri çoğaltırsınız.
Çevre il ve ilçelerin dikkatini çekersiniz.
Böylelikle hem sosyal, hem ekonomik anlamda Fatsa’ya artı değer katmış olursunuz.
Bana ayrılan alan yetmeyeceği için kültür ve sanatın yararlarını daha fazla sayamıyorum.
Çok küçük maliyetlerle bunca “gürültü”...
Daha ne istiyoruz?!
O yüzden kültür ve sanatı sokağa-caddeye taşırmak ve yılın her mevsimine yaymak zorundayız.
Sahilimizin elverişli alanlarında...
Yani ambarın çevresi ve amfi tiyatro bu işler için birebirdir.
Şehir içinde trafiğe kapalı alanlarda...
Reşadiye ve İnönü caddeleri... Ve bazı ara sokaklar...
Ve bir de elimizde tüm ilçeleri kıskandıracak bir Kültür Sarayı var.
Sanatın birçok alanıyla buraların hareketlendiğini düşünün...
Görün bakın Fatsa nasıl canlanacak?
Bunca imkan varken, bütün bunlardan yararlanmamaya, bilmem ki; ne ad verilmeli?
İmkansızlıklara rağmen Ramazan Etkinlikleri’ni başarıyla yaptık mı? Yalıköy’deki Kabotaj Bayramı’nı ustalıkla düzenledik mi?
Ufak-tefek aksamaların dışında bir Allah’ın kulu da çıkıp; “Bütün bunlar kötü oldu. Ne gerek var böyle şeylere?” dedi mi?
Demedi elbette...
Çınar Festivali’nin yapılacağını da hesaba katın...
Peki; kazançtan başka ne kaybederiz? Ya da ne kaybettik?
Fatsa için hareket zamanıdır.
HOŞÇAKALIN