KURTULUŞ SAVAŞINDA KÜRTLER
Birinci Dünya Savaşında Ermeniler ülkeden çıkarılıp Rumlar seyrekleştirilince, Arapların yaşadıkları topraklar da elden gidince Türklerle Kürtler baş başa kaldılar.
Misakı Milli, kurulacak yeni vatanın sınırlarını Türklerle Kürtlerin yaşadığı topraklar olarak ilan etti. Kürtlerin yaşadığı toprakların Irak bölümü İngilizlerin, Suriye bölümü ise Fransızların işgali altındaydı. Osmanlılar, bu bölgeden vazgeçmediklerini göstermek için ateşkes sınırının güneyinde kalan Müslümanların da (Musul, Kerkük, Süleymaniye), Misakı Milli sınırları içinde olduğunu ilan etti. Ancak, Savaş içinde Fransa ile yapılan Ankara Anlaşması’nda ateşkes sınırı kalıcı hale getirildi. Dolayısıyla Suriye tarafında kalan Kürtlerden vazgeçildi. Kuzey Irak bölgesine ise bir gerilla birliği gönderilerek burada hem İngilizler oyalanmak, hem de buradaki Kürtlerin Türkiye’ye bağlılığı sağlanmak istendiyse de bu başarılamadı. Böylece Kürtlerin yaşadıkları topraklar İngiltere, Fransa, İran Türkiye arasında bölünmüş oldu.
Millerler Çağı başlamıştı ama sarp bir bölgede, dağların ve derin vadilerin ayırdığı Kürtler, yaşadıkları feodal ve aşiret şartları dolayısıyla millî bir devlet kuracak siyasi birlikten ve örgütlenmeden yoksundular. Kuzey Irak’ta kurulan Şeyh Mahmut yönetiminde kurulan Kürt Devletini de İngilizler yaşatmadılar. Buralardaki zengin petrol yatakları Kürtlere de, Araplara da, Türklere de bırakılamazdı…
Mondros Ateşkes Anlaşması imzalandığı tarihlerde İmparatorluk toprakları üzerinde yaşayan Arapların artık Türkiye’de kalamayacağı anlaşılmıştı. Fakat her Osmanlı siyasetçisinin kafasında Kürtlerin ne olacağı sorusu vardı. Aydınlar, gerçi ABD Başkanı Wilson’un Türklerin yaşadığı bölgelerin Türklere bırakılacağı ilkesine bir can simidi gibi sarıldılarsa da hiç değilse ateşkes sınırının bu yanında kalmış Kürtleri bırakmak istemiyorlardı. Vilayatı Şarkiye Müdafaai Hukuk Cemiyeti, Kürtlerle Türklerin hakları için kurulduğunu, bu iki unsurun birbirinden ayrılamaz “öz kardeş” olduğunu açıkça ilan etti. Bu söylem savaşın sonuna kadar sürdü.
KARŞILIKLI HAKLARA RİAYET
Kurtuluş Savaşı dönemi siyasetçileri, “Kürtler, dağ Türkü’dür, Kürt diye bir millet yoktur” gibi garip söylemler yerine Kürtlerin varlığını kabul ediyor, ancak Türk ve Kürtlerden oluşmuş millet içindeki unsurların birbirlerinin haklarına riayet edeceklerini ilan ediyorlardı. 1921 Anayasası, bu anlayış doğrultusunda yapıldı. Vilayetlerin özerk olduğu yazıldı. Bu anayasada tek bir “Türk” sözcüğünün bulunmamasının nedeni budur. İstiklal Marşı’nda da “millet” kavramı tekrarlandığı halde bunun “Türk” olduğu yazılı değildir. Aksi olsaydı, Meclis’te temsilcileri bulunan Kürtlerin “Bizi hesaba katmıyor musunuz?” diye itiraz edecekleri açıktı. Böyle bir durum onları ya ayrı bir devlet kurmaya, ya da bir takım haklarını temsil eden emperyalistlerin yanına iterdi. Pek çok zorluklarla kurulan millî birlik tehlikeye düşerdi.
Gene de Şerif Paşa gibi bazı Osmanlı aydınları, uluslararası platformlara (Paris Barış Konferansı), bir Kürt devleti projesi sundularsa da aynı bölgede Ermenilerin de hak iddia etmesi nedeniyle bundan vazgeçtiler. Türklerle birlikte hareket etmeye karar verdiler. Daha 1919’da Mustafa Kemal Paşa, Diyarbakır’daki Kürt Kulübünü kapattırmıştı. 1920-1921’de baş gösteren Koçkiri ayaklanması, Merkez Ordusu Kumandanı Nurettin Paşa tarafından şiddetle bastırıldı. Bastırma hareketi o kadar acımasız olmuştu ki, bölgeye inceleme kurulu gönderildi. Kürtlerin gönlünü almak için Meclis kararıyla Nurettin Paşa görevinden alınarak Divanıharbe verildi. Koçkiri Kürtlerinin yaralarını sarmak için yardımlar yapıldı.
Lozan görümleri sırasında İngiliz delegesi, İsmet Paşa’ya “Burada Kürtlerin temsilcisi yok, siz yalnızca Türklerin temsilcisisiniz” deyince Meclis’teki Kürt milletvekilleri ve bölgedeki Kürt temsilciler “İsmet Paşa heyeti bizi de temsil ediyor” diye Paris’e telgraflar çektiler.
Türkiye Lozan’da, Irak Kürdistanı’nın Türkiye’nin bir parçası olduğu iddiasında ısrar etmedi. Buraların alınamayacağı anlaşılmıştı. (Alınsa da elde tutulamayacağı anlaşılmış olmalı.) Ankara, yeni bir savaşı göze alacak durumda değildi. Kuzey Irak Kürtlerinin de Türkiye’ye katılma gibi bir istekleri yoktu. Sonunun çözümü zamana bırakıldı ve burada on yıl sürecek İngiliz egemenliği kesinleşti.
ÖZERKLİK VAADİ
1923 başlarında Mustafa Kemal Paşa İzmit’te yaptığı basın toplantısında barıştan sonra kurulacak yeni düzeni anlatırken Kürtlerin durumunun ne olacağı sorusuna, vilayetlerin özerk olduğunu, dolayısıyla iç işlerinde serbest olduğu yanıtını verdi.
Ancak barış anlaşmasından sonra resmiyette Kürt adı anılmaz oldu ve 1921 Anayasası, 1924 Anayasası ile değiştirilerek Türkiye’de yaşayan herkesin Türk olduğu anlayışına geçildi. Kürtlerin bu süre içinde alınacak önlemlerle asimile olacağı, Türkleşeceği umuldu ise bu beklenti, büyük ölçüde gerçekleşmedi. Çerkezler ve Lazların adı da geçerdi fakat onlar asimile oldular ve sorun olmadılar.
Kurtuluş Savaşı, Kürt sorununun çözümünde de ibret verici bir laboratuardır. Kürtleri de kucaklayan politikalar, Kurtuluş Savaşı’nın başarıya ulaştıran sebeplerdendir. Bu politikaları reddeden tutumlar ise Türkiye’nin başına yaklaşık yüz yıldır çeşitli gaileler açtı ve açmaya devam ediyor. Türk milliyetçiliği, soruna derinden yaklaşacak yerde, bütün bunları Türkiye’yi bölmeye çalışan dış güçlerin kışkırtmasına bağlıyor.
Kurtuluş Savaşı, Yüzüncü yılında Samsun’da çekilen ve Kürt temsilcilerin çağrılmadığı Hata! Dosya adı belirtilmemiş.sözüm ona “birlik” fotoğrafından ve hamasi nutuklardan daha derin anlamlar taşıyor.