Deniz Bitti
Aylardır beklediğimiz seçim bitti ama tartışması ve husumeti bitmedi. Hatta her geçen gün sanki daha da artan bir gerginlikle sonuçlandı gibi. 15-20 gün İstanbul’da oy sayan seçim kurulları malumu ilan ederek Ekrem İmamoğlu'nu başkan ilan etti ve mazbata verildi ama, AKP kanadında itirazlar dinmedi ve sonucu kabullenme henüz sağlanamadı. Bu seçimde ülkemiz iki insanı yakından tanıma fırsatı yakaladı. Birisini bağrına basarak ve geleceğe umutla bakarak sevdi, diğeriyle ise sadece alay ediyor. Ekrem İmamoğlu'nu sevdi toplum, Ali İhsan Yavuz'a ise sadece gülüyor . " Bir şey oldu ama anlayamadık" diye açıklama yapan ve hem de hukukçu olan birisi koskoca AKP Genel Başkan Yardımcısı olabilir mi. Bu parti hangi ara bu kadar vizyonsuzlaştı ve tuhaf insanların elinde kaldı esasında buna hayret ediyor insan...
Umarım YSK, bir saçmalığa imza atmaz ve seçimin İstanbul’da tekrarı falan yapılmaz. Bu kadar hazımsızlığı ve hukuksuzluğu zaten batmış piyasa ve ekonomi bu sefer hiç kaldıramaz. Hükümetin artık önüne bakarak ve hatalarını da görmeye çalışarak ülkenin acil ve çözülmesi gereken sorunlarına odaklanması gerekir. Kendilerinden beklenen tam olarakta bu iken, başka ve saçma şeylerle uğraşmaları insanları içkillendirmiyor değil. Neden bu İstanbul ısrarı ? Bu kadar hazımsızlığın bir nedeni olmalı. " Bakara Makara " diye ayetlerle dalga geçen, görev yaptığı süre boyunca o çirkin gülüşü ile hatırladığımız ve 17 Aralık kumpasında, kumpas olmayan yolsuzlukları görüntülü ispatlanmış Egemen Bağış denen herifin makam şoförünün kadrosunun İstanbul Büyükşehir Belediyesinde olması, yapılan mücadelenin en basit tarafı sadece. Kim bilir başka neler vardır demek geliyor içimizden, inşallah yoktur ve bu kadar soyulmamışızdır. Bu kadar vicdanlar kaybedilmemiştir umarım...
Siyasetin çözüm üretmesini ve topluma umut vermesini beklerken, tam tersinin olması insanın sinirini bozmuyor değil. Ekonomik kriz oldukça fazla hissedilirken, eğitim, spor, hukuk, yerel yönetimler, meclis vs gibi birçok yerde başı bozuk bir yapının varlığı hepimizi biraz daha karamsarlığa itiyor. Her devralınan belediyenin ilçe ise 150-200 milyon ( trilyon), il ise 2-3 milyar ve büyükşehir ise 8-10 milyar borcunun bulunduğu ve asla açıklanamayacak hesaplara sahip olduğunu gördükçe ve duydukça insanın içinden suratlarına tükürmek geliyor. Sürülen saltanatın ve izah edilemeyen harcamaların, sorsanız hizmete harcandığını serveti garip bir şekilde artmış yöneticilerce açıklanamaması hukuk ta olmadığı için vicdanları yaralıyor...
Almak isteyene birçok ders vardı bu seçim sonucunda. Üç beş saf'ın seçim sonucunu itirazla değiştirmek istemesi, asla gerçeğin üzerini örtemeyecektir müsterih olun. Gerçekler kapanamayacak kadar ortada ve aşikar. Vatandaş son 15 yıldır elindeki parasını ve bankadan aldığını binaya ve üretime dayanmayan yatırımlara harcadı. Devlette yol köprü ve tünel yaparak kaynakları hep birlikte tüketti. Ve deniz bitti gemi karaya oturdu. Bugün hareket edemiyor. Düşünün ki, devletin hazine bakanı çıkıp " konkordato başvurusu azaldı" diyerek ekonomimizin güçlülüğünü örneklendiriyor. Ama artık kimse bu mamayı yemiyor. Sıkıntı daha da artmadan ve yara daha fazla büyümeden çözüm üretilmeli ve sorunlarla ciddi şekilde başa çıkılmalıdır. Hukuk, Ekonomi başta olmak üzere gidilen hatalı yoldan dönülmeli ve aynaya bakarak çıkış yolları doğru belirlenmelidir. Yoksa az bir erzak kaldı ve bitince ne olacağını hepimiz iyi biliyoruz. Allah akıl fikir versin...