KÖY ENSTİTÜLERİ
Bugün 19 Nisan 2019, yarın yani 20 Nisan 2019 Cumartesi günü, Fatsa Atatürkçü Düşünce Derneği olarak, yine bir bahara merhaba kahvaltı etkinliğinde ve Köy Enstitülerinin 79. Kuruluş yıldönümü anma etkinliğinde sizlerle birlikte olacağız. ‘ YÜCEL’İN ÇİÇEKLERİ’ belgesel filmini izleyip, Köy Enstitüleri’nin kuruluş öyküsünü daha derinden anlayacağız.
Nedir köy enstitüleri, neden kuruldu? Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda ülkemizde okuryazar oranı neredeyse yok denecek kadar düşüktür. Özellikle kadınlarda ve köylerde durum daha da kötüydü. Bu tablo karşısında Atatürk ve arkadaşları yeni rejimin ruhunu ve düşüncesini köye de ulaştıracak bir eğitsel devrim hareketini başlattılar. Gerçek anlamda devrimci bir hareket olan Köy Enstitüleri hareketi, yalnızca köyün maddi kalkınmasını değil, aynı zamanda ve daha önemli olarak köy insanını bilinçlendirmeyi, onu hiçbir kuvvetin istismar edemeyeceği modern bir kırsal yaşam biçimine kavuşturmayı amaçlar. İşte bu amaçla 17 Nisan 1940'da "Köy Enstitüleri" kuruldu
Köy Enstitüleri’nin temel amacı, çocuğun yetişirken kendi kişiliğinin farkına varmasını sağlamaktı. Çocuk, anlıyor, düşünüyor, sorguluyor ve üretiyordu. Yaptığı işin verdiği mutluluk ile yaşamına anlam katabiliyordu. Maalesef ülkemiz bugün bu kazanımı koruyamadı. Çünkü o dönemde toplumun eğitim düzeyi, demokrasiyi sindirme bilinci, batının baskısı sonucu bu proje ortadan kaldırıldı. Bugün bizler Köy Enstitüleri’ni duyunca üzülüyoruz. Toplum olarak o dönemde neye sahip olduğumuzun farkında değildik, maalesef bugün de farkında değiliz.
Köy Enstitüleri eğitim modeli, bireylere olayların farkına varabilme yetisi kazandırıyordu. Kendi bilincine varan, ülkesinin ve dünyanın değerlerinin farkına varır. Bu da yurttaşlık bilincini yaratır. Ancak ülkemizi bu duruma getiren soğuk savaş mantığı sahipleri, ülkemizin geleceğe yönelik yetişmiş insan yetiştirme projesini erken fark ettiler ve engellediler.
Köy Enstitüleri aslında ülkemizin içinde tam algılanmadan, dünyada yankı bulmuştu. Dünyaya örnek gösterilen bir projeydi. Bu büyük projenin öğretmenleri gittikleri köylerde hemen işe sarılır, köylüleri eğitmeye başlardı. Ülkenin her tarafına yayılan eğitmenler bir taraftan okuma yazma öğretir, diğer taraftan doğrudan köylülerin üretim artışına yönelik pratik işlere girişirlerdi. Kısa sürede bu öğretmenlerin gittiği köylerde sosyal faaliyet artar, Köylerde tiyatro bile kurulur, köy kahvelerinde okuma odaları açılırdı. Bugün ülkemizin köy kökenli okumuş kişilerinin genelde bu tür öğretmenlerin bulunduğu ortamdan geldiğini görürsünüz. Köy Enstitüleri’nin kapanması ülkemizin bağımsızlık politikasının kırılma noktası ve miladı olarak görülebilir. Bu tarihten sonra eğitimin dokusu ve felsefesi değişmiş, köylere kültürel ağırlıklı eğitim, yerini ezberci eğitime bırakmıştır. Cumhuriyetin temel hedefi olan köylüyü aydın çiftçi durumuna getirmek yerine sahipsiz, kendi sorunlarını devlete iletemeyecek kadar yalnız ve aciz bırakılmıştır köylü. Böylece köyden kente bir göç başlamış, bunun sonucunda tarım politikaları çökmüş, artık kendi tohumumuzu üretemez hale gelmiş, tarım ürünlerini ithal eder olmuşuz.
Cumhuriyeti kuran genç kadro, büyük çoğunluğu köylü olan ve aynı oranda okuma yazma bilmeyen toplumu kısa yoldan okuryazar yapmak istiyordu. Bu proje aynı zamanda ülkemizin çağdaşlaşma ve modernleşme projesi idi. Yine genç cumhuriyet kadrosu demokrasinin yaşaması için eğitimin önemini biliyordu. Onun için demokratik bir yapılanmanın zorunlu olduğunun farkındaydılar. Bunun başarılması için de çok yönlü yetişmiş, özgüveni gelişmiş, karşılaştığı sorunu çözebilen yetenekli ve zeki köy çocukları ile işe başladılar. Eğitim ve öğretim sorun çözmeye yönelikti. Özellikle Türkiye gibi halen köy kökenli ve tarıma dayalı yapılarda modelin önemi çok sonradan daha iyi anlaşılmıştır. Çünkü köy çocukları bu modelde hem eğitiliyor hem de geleceklerini hazırlıyorlardı. Küçücük çocuk köyünden geldiği gibi üretimin içerisine giriyor, kendi okulunu kendisi yapıyor, koyun güdüyor, müzik yapıyor, klasik eserler okuyordu. Kendisine koyun gütmesi söylenen çocuk artık sorumluluk almış olmakta ve kendi sorumluluğunu ve bilincini oluşturmak zorunda. İsmet İnönü Hasanoğlan’da yol kenarında koyun güden çocukların azıklarında ekmek parçasının yanında klasikler görünce aradığını bulduğunu ve gelecekten umutlu olduğunu belirtir. Duvar ören, tarım yapan, marangozluk, demircilik yapan, aynı zamanda dünya klasiklerini okuyan ve müzik yaparak ruhunu güzelleştiren mutlu insanları yetiştiriyordu köy enstitüleri.
Bilindiği gibi bu şekilde yetişen çocuklar kendilerine güveni olan, mutlu ve üretken insanlardır. Ancak bugün özgüveni eksik, çok sayıda insanın mutlu olmadığı ve kimseye güvenmediği bir gerçektir. Karşısındakine güvenmeyen kendisine de güvenemez. Kendine ve karşısındakine güvenmeyen de demokrat olamaz. İşte Cumhuriyetin genç kuşağı üreten, paylaşan ve dönüştüren demokrat insanlar yetiştirerek ülkenin çağdaş uygarlığını hedefliyorlardı. Çağdaş uygarlık ancak ve ancak eğitimle sağlanabilirdi. Fakat, Yokettiler, yaşatmadılar, izin vermediler güzel ülkemin güzel insanlarına bu eğitim hamlesinde daha ileri gitmesine. Yine de bir gün biliyoruz ki, daha aydınlık, daha çağdaş bir eğitim sistemiyle yeniden yeşerecek güzel ülkemin güzel çocuklarının umutları…
Ne demiş şair, kızlarım oğullarım var gelecekte, bir umudum sende…Bu hafta 23 Nisan, Ulusal Egemenliğin millete verildiği günün 99. Yılını kutlayacağız.. Dünyada çocuk bayramı olarak kutlanan tek gün. 99 yıl önce gaz lambası ışığında toplanan, vatanseverlerin, ülkeyi yeniden kurtuluşa götürdüğü, egemenliği padişahtan, tek adamdan alıp, millete verdiği gün. 99 yıl önce milletin egemenliğini kayıtsız şartsız elde eden bir millet, bu egemenliği hiçbir koşulda geri vermeyecektir….Hepimizin ulusal egemenlik ve çocuk bayramı kutlu olsun. Çocuklarımız, geleceğimiz, umudumuz….
ANADOLU ASIRLARDIR DİRENİŞİN BAŞYURDU, MİLLETİN YURDU ANADOLU….