İNSAF
FETÖ ‘nün ülkeyi ne hale getirdiği ve hatta ne hale getirmek istediği herkes tarafından bilinen bir gerçektir. En başta da Sayın Cumhurbaşkanı bunu bilmektedir. Birkaç saat içinde 250 insanımızı katletmişlerdir. Bu yetmiyormuş gibi TBMM si bombalanmış, demokrasi tarihimize kara bir leke sürülerek, unutulmaz bir acı bırakmışlardır. Ne tekim bu fırtınaya karşılık vermek için direnen şehit ve gazilere ayrı bir yer verilmektedir. Hatta FETÖ ile savaşan şehit ve gaziler, gerek kurtuluş savaşı ve gerekse PKK ile savaşım veren şehit ve gazilerimizden fazla ayrıcalıklara sahiptirler. Belli bir kesim bu ayrıcalığı haklı da bulmaktadır.
Bu denli tehlikeli bir örgütün elebaşı olarak halen tutuklu bir paşanın kardeşi hiçbir sakınca görülmeden yurt dışına ülkemizi temsil etmek üzere büyükelçi olarak atanmıştır.
Yine bu denli tehlikeli bir örgütün içinde olduğu, örgüt üyeliği nedeniyle tutuklu olan bir şüphelinin kardeşi Bakan yapılmıştır. Devletin bütün sırlarına vakıftır. İcraatın başındadır.
Son olarak örgütün üyesi olduğu için tutuklanan bir kişinin kayın biraderi İstanbul’dan milletvekili yapılmış ve bunda hiçbir sakınca görülmemiştir.
Gelelim bu güne: Bundan 39 yıl önce iddia makamında olup, karar verme yetkisi dahi olmayan bir savcının oğlu İzmir’e Büyükşehir Belediye Başkanı adayı yapıldı diye kıyamet koparılmaktadır. Bu en azından insafsızlıktır. Ülkeyi, cumhuriyeti yıkmak isteyen bir kuruluşun elebaşı olan adamın kardeşine tüm ülkenin prestijini emanet edip büyükelçi yapacaksın, ama yaklaşık 40 yıl önce sadece iddia makamında, suçlu ise yargılanıp cezalandırılsın diyen adamın oğluna İzmir’i emanet edemeyeceksin. Yine söylüyorum lütfen, ama lütfen insaf! Savcı, sıkıyönetim savcısı da olsa görevi: ‘’Ey mahkeme bu adam suçluysa cezasın ver!’ diyebilir. Hakimin yerine geçip, suçsuz insanlara ceza verme yetkisine sahip değildir. İşin doğrusu ise suç ve cezanın şahsiliği evrensel ilkesidir. Kimse babasının, kardeşinin veya eniştesinin fiil ve eyleminden sorumlu tutulamaz. Tutulmamalıdır da!