ÖNEMSEMEDİĞİMİZ ŞU KÜLTÜR SANAT NE İŞE YARAR?
Bir insan bir kitap okursa bir anda hayatı değişmez.
Bir konser izlediği için bütün hayatı eğlenceli ve pozitif geçmez.
İnsan sadece iki satır bir şeyler karaladı diye bir anda “yazar” olmaz.
Tiyatro sahnesinde iki alkış alınca “oyuncu” sayılmaz.
Kafiyeleri alt alta getirince “şair” olarak tanınmaz.
Örnekleri uzatabiliriz.
Olayın özeti şudur:
Hangi kültür sanat alanında olursa olsun, sadece bir iki deneyimle bu işin meyvesi alınamaz.
Kültür sanat faaliyetlerinden müspet bir gelişme görmek, tamamen sürece ve istikrara bağlıdır.
Ne yazık ki; yetişkinlerimiz arasında bile olaylara “soyut” gözle bakamayan ve yorumlayamayan yığınla insan var.
Eğer yorumlayabilseler ve düşünebilselerdi şu saçma soruyla karşımıza çıkmazlardı:
“Sen bu kitabı okuyunca eline ne geçecek? Kitap karnını doyuruyor mu?”
Veya...
“Tiyatroya gidince ne olacak? Yeniliyormu, içiliyor mu?”
Sadece bedenin gıdasını düşünen bazı insanlar ne yazık ki; ruhun ve zihnin gıdasını akıllarına bile getiremiyor.
Durum böyle olunca karşımıza henüz birey olamamış ve toplum bilincine varamamış kalabalıklar çıkıyor.
Ve bu kalabalığı oluşturan her bir insan sadece konforu, hazzı ve korkarım kendini düşünen biri haline geliyor.
Durum bu kadarıyla kalsa, “bunda ne var ki?” diyerek rahatlar ve işin içinden çabucak sıyrılabilirdik.
Ama madalyonun arka yüzü öyle değil...
Bu tür kişiler ya da kalabalıklar, kendilerini kolayca etkileyen kişilere ve toplum mühendislerine maalesef “yem” oluyor.
Bu insanların dünyaya ve hayata bakışlarının temelinde sadece “madde” görülmektedir.
Ve onun vereceği haz ve konfor duygusu vardır.
Üzülerek söylemeliyim ki; vizyon ve ufuk sahibi olamadıklarından, içine sürüklendikleri her olayda sonbahar yaprakları gibi savrulup dururlar.
Çünkü; ilkeler, duruşlar ya da ahlaki değerler bu tür insanlara hiç uğramamıştır.
Böyle insanlardan oluşan bir toplumu rahatlıkla tutuculuğun, fanatizmin, terörün, önyargının ve her türlü bağnazlığın cenderesine sıkıştırabilirsiniz.
Her türlü gayr-ı ahlaki emellerinize veya projenize alet edebilirsiniz.
Zira düşünemedikleri ve gelişmeleri okuyamadıkları için önlerine konan her şeyi “doğru” zannetmek gibi bir zavallılığın içindedirler.
Daha anlaşılır ifade edeyim:
Toplumun bu bölümü birileri için kolay lokmadır.
Oysa önemini kavrayamadıkları kültür sanat havuzundan nasiplenebilselerdi kesinlikle sonuç farklı olacaktı.
Durumu daha net anlatayım:
Bu gün Ortadoğu’nun bölünüp parçalanmasına neden olan saçma sapan söylemlerin aynısını bir İngiliz, bir Japon, bir İsveç toplumuna yutturmaya kalksanız tek bir alıcı dahi bulamazsınız.
Amiyane tabirle “malınız elinizde kalır.”
O toplumlar, bu tür ucuz numaraları asla yutmaz.
Neden acaba?
Sorunun cevabı çok basit...
Tarafların kültür sanata verdikleri öneme ve onları nasıl kullandıklarına baktığınızda aradaki uçurumu kolaylıkla görebilirsiniz.
Kültür sanatla yoğurulan bir toplum ve onun bireyleri sorgular, düşünür ve muhtemelen sağlıklı bir karara varır.
Ama siz bütün dünyanın bildiği bu gerçeği bilmez, görmez ve kaale almazsanız, içine düştüğünüz bu çetrefilli duruma şaşırmayacak ve deyim yerindeyse kuru gürültü yapmayacaksınız.
Konu uzun olsa da son cümlem şudur:
Okumayan okuyanın, düşünmeyen düşünenin ağzına bakmak zorundadır. Nokta...
HOŞÇAKALIN