ÇALIŞAN GAZETECİLER GÜNÜ
Basın bir ülkenin aynasıdır. Ülke ne denli özgür ise, gazeteler, televizyonlar o kadar özgürdür. Yandaş basın diye bir şey yoktur, gazetecilik tarafsızdır. Hapishanelerde gazeteciler ne kadar fazlaysa basın özgürlüğü de o ölçüde azdır.
2018 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre Türkiye her geçen yıl basın özgürlüğünde daha da gerilere düşüyor.
Robert Ménard, Rony Brauman ve gazeteci Jean-Claude Guillebaud tarafından 1985 yılında Paris’te kurulan basın özgürlüğünü savunucusu uluslararası sivil toplum kuruluşu olan Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF), 2018 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ni yayınladı. Türkiye, 180 ülkelik listede geçen senekine göre 2 sıra daha gerileyerek 157. sırada yer alıyor. İlaveten, Türkiye 2015’ten 2016’ya geçerken 2 sıra ve 2016’dan 2017’ye geçerken ise 4 sıra daha gerileme yaşamış. 2002 yılında ise Türkiye, endekste 99. sırada yer alıyordu.
Uluslararası Af Örgütü de; Türkiye’deki gazetecilerin ve diğer medya çalışanlarının rutin olarak ve uzun sürelerle tutuklu yargılanmalarının mahkûmiyet kararı olmaksızın cezalandırma anlamına geldiği kanaatindedir.
Freedom House’a göre ‘Türkiye 2016’dan bu yana basın özgürlüğünün en fazla gerilediği 3. ülke oldu. Raporda ‘Türkiye’de 150’den fazla basın kuruluşunun hükümet tarafından kapatıldığını, yaklaşık 150 gazetecinin cezaevinde tutulduğunu, 2 bin 700 gazetecinin işini kaybettiğini, 54 gazetecinin mülklerine el koyulduğunu ve çok sayıda gazetecinin pasaportlarına el koyularak ülkeyi terk etmelerinin yasaklandığını’ yazdı.
Gazeteciler haber yaptığı için, çizerler çizdiği için yargılanıyor bu ülkede ve hapse giriyor. Bu ülkede GDO’LU ürünlerin ve kanser yapan ürünlerin satılması ve halkı bu ürünlerle zehirlemek serbest iken, bunun haberini yapan gazeteci tutuklanabiliyor ve hakkında iddianame düzenlenip, yargılanabiliyor.
Bu ülkede babası intihar eden çocuğun haberini yapmak suç, bu kişiyi intihara teşvik etmek ya da onu intihara sürükleyen olgularsa doğru.
Bu ülkede tacizin, tecavüzün haberini yapan gazeteci yargılanırken, tacizi yapan ortadan kaybolabiliyor.
Neden rahatsız ediyorsunuz insanları, neden gerçekleri yüze vurup da iş açıyorsunuz, herkes rahatça kafasını kuma gömüp yaşarken ne gereği var herşeyi açığa dökmenin? Oysa gazeteci rahatsız edendir, oysa gazeteci sorulmayı sorandır, bilinmeyeni gösterendir, duyulmayanı duyurandır, mazlumun sesi, haksızın hakkına kavuşmasına yol olandır. Gece gündüz demeden, savaş- barış demeden kendini ve hayatını bir haber için ortaya koyandır.
Artık bir iki kanal dışında tarafsız bir haber kanalı bulmak mümkün değil. Birilerinin hoşuna gitmeyen sorular sorulmuyor, birilerine aykırı söz söyleyen de ertesi gün söyleyemiyor. Eleştiri, bilgi ve belgeli habercilik, araştırmacı gazetecilik, eleştirel karikatür ya da gerçek eleştirel mizah artık büyük mücadelelerle başa çıkmak zorunda. Televizyonlar, diziler, filmler bir iki örnek dışında hemen hemen aynı çizgide ve aynı suya sabuna dokunmayan örneklerle dolu. İşte böyle bir ortamda ne gazeteler gerçekten renklidir, ne televizyonlar. Aslında siyah beyaz günlerinde çok daha özgür ve kaliteli yayınlar yapılırken, şimdilerde tüm renkler aynı. Asıl şimdi siyah- beyaz herşey. Tüm renkler soluk, tüm renkler siyah…Asıl renk insandır, insanın özgürce ifade ettiği düşünceleri ve tüm hayatını özgürce yaşadığı sokaklar gerçekten renklidir. Ben siyah beyaz televizyonları özlüyorum, içi dışı bir olan…
‘Unutm;3;y;3;lım ki cesur bir kez, kork;3;k bin kez ölür. Önemli ol;3;n, ins;3;nın böyle bir toplumd;3; “mez;3;r …t;3;şı” gibi susm;3;m;3;sıdır’ der, büyük gazeteci Uğur Mumcu. Bu sebeple susmadan ve gözlerimizi kapatmadan yaşamak zorundayız. 10 OCAK Çalışan Gazeteciler Günü Kutlu ve mutlu olsun!