DEDEMİN İMZASI KALIPLARI YIKMIŞTIR
Bu aralar Dedemin İmzası oldu ortak sevincimiz...
Onunla yatıyor, onunla kalkıyoruz.
Filmi yapanlar, görülen ilgiden hem memnun, hem şaşkın...
Filmi görenler de öyle...
“Bu kadarını beklemiyorduk” diyenden geçilmiyor.
Belli ki; bu bir şaşkınlık...
“Onca komedi filmi izledim. Bu kadar güldüğümü ve eğlendiğimi hatırlamıyorum.” dedi insanlar...
Belli ki; bu bir memnuniyet...
Çok net söylüyorum:
Filmi izleyen, bir daha izliyor ya da izlemek istiyorsa...
İzlemeyen, samimi mazeretini bildirip özür üstüne özür diliyorsa...
Dahası...
İzlemediği filmi, duyduklarından yola çıkarak övgüyle göklere çıkarıyorsa...
Bu iş olmuştur ve hatta bitmiştir.
Oyuncular, gittikleri her yerde hemen tanınıyor ve gereken en üst düzeyde izzet-i ikram görüyorsa...
Müjdeler olsun ki; bu çığır açılmıştır.
Genel bir doğrudur; “Kendini ifade edemeyen birey ya da toplumlar gelişemezler.”
Buna göre Korgan, Fatsa ve tüm Ordu gelişmenin kendisini değilse bile kapılarını aralamıştır.
Dedemin İmzası, gelişmeye giden yolda “başlama düdüğünü” çalmıştır.
Bu ifadeler size abartılı mı geldi?
Yoksa hayalci mi?
Öyleyse sormak isterim:
Yetmedi mi; kendimizi iyice baskıladığımız?
Yetmedi mi; bir türlü yakamızı bırakmayan o özgüven eksikliğimiz?
“Öğrenilmiş çaresizlik” girdabında bir balık gibi çırpınışlarımız yetmedi mi?
Kendi kendimizi değersizleştirme saçmalığımız bu güne kadar ne verdi bize?
“Biz yapamayız”, “Biz adam olmayız” bataklığında daha ne kadar debelenip duracağız?
İşte gördünüz...
Hasan Yiğit-Sami İsen bu gidişata “dur” diyen isimler oldu.
Bırakın “Gorganı Özledükya la” söylemini, bütün topluma “Ordu’yu Özledükya la” dedirtmeyi başarmış kahraman neferler artık onlar...
İbrahim Çapkın, hayatı boyunca gördüğü çilelerin ve ihanetlerin intikamını aldı belki de... Hem de ne intikam...!
Bu satırların yazarı “ille de tiyatro” diye diye yeyip bitirdiği ömrüne belki de ömür kattı Dedemin İmzası sayesinde...
Mert Aktaş; “tırnaklarıyla kazıyarak” sürdürdüğü oyunculuğunda gösterdiği cesaret, tutku, heyecan ve azmiyle ilham kaynağı oldu yaşıtlarına...
Şükran Ergün ve filmde yer alan hemcinsleri, özellikle kapalı toplumlarda, aslında bir kadının neler yapabileceğini haykırdı tüm dünyaya...
İlker Taze, profesyonel sanat yaşamına rağmen halktan beslenen bir projede yer almanın hazzını ve muhabbetini yaşadı iliklerine kadar...
Tamer Özyurt’un, gerçek yaşamında tam da cafe tarzı bir mekan açmasının arifesinde, Höngül’ün Yeri’ni işleten kişi olarak renkli bir karakter çizmesi, ilahi bir tevafuk olsa gerek...
Ogün Özcan; soyadı gibi öz’den ve can’dan karakterine, yeteneğini de ekleyerek eksiksiz başardı takımdaki görevini...
Hikmet Ayba; hayata renkli bakan yapısıyla yer aldığı filmde, gökkuşağından yepyeni bir demet yaptı kendisine...
Başta TRT Ordu Muhabiri arkadaşımz Selim Becioğlu olmak üzere A. A. ve İHA muhabirleri, filmde aldıkları kısacık rolleriyle meslek yaşamlarında ilk kez haberin ta içine girdiler belki de...
Yerel basındaki arkadaşlarımız, çoğunlukla arkadaşlarının yer aldığı bu projenin haberini bambaşka duygularla yaptılar ellerinde olmadan...
Fatsa Belediye Başkanı Muharrem Aktepe’nin, hiç bir belediye başkanına nasip olmayacak biçimde tamamen yerel imkanlarla yapılan bir filme ev sahipliği yapması, Fatsa’nın tarihinde bir ilktir kuşkusuz...
Verdiği bestesi Dedemin İmzası için bir şans olmasına rağmen, Avni Kaysal’ın bir filme müziğini vermesi de bir ilktir.
Oldu olacak bir büyük laf daha edeyim...
Gurbetçinin Ordu’yu özlemesi son derece normaldir.
Ama bu film sayesinde, sılada yaşayanların aslında Ordu’yu nasıl da özledikleri gerçeği normal değildir.
Tıpkı Dedemin İmzası’nın, bu özlemi hatırlatmasının normal olmaması gibi...
HOŞÇAKALIN