VATAN SAVUNMASI
Bu hafta sizlerle Türk Medeni Kanunu’nun kabul edilişi olan 17 Şubat’ta Türkiye barolar Birliği Kadın Komisyonu’nun basın açıklamasını paylaşmak istiyorum.
‘Kurtuluş Savaşını kazanmış, küllerinden yeniden doğmuş Türkiye Cumhuriyetinde; laik ve çağdaş bir devlet olmanın ilk adımlarından birinin, Hukuk ve kadın erkek eşitliğinden geçtiğinin bilincinde olan ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ve devrim arkadaşlarının oluşturduğu TBMM’de, 17 Şubat 1926’da Türk Medeni Kanunu kabul edilmiştir. Hukuk ve sosyal alanlarda eşitliği temel alan bu yasayla; boşanma hakkının kadına da tanınması mirastan eşit pay alma, tek eşlilik, resmi nikah zorunluluğu gibi çağdaş dünyaya dair, kadının onuruyla ve eşit bir birey olarak yaşamasının gereği olan kuralla yasa ile güvence altına alınmıştır. Medeni Kanun’un kabulü; kadının birey olarak kabulü, eşitlik ve özgürlük yolunda atılan en önemli adımdır.
17 Şubat 1926’da kazanılan Türk Medeni Kanunu’ndaki haklar, kadınların en büyük güvencesidir. Ülkemizin birlik ve beraberliği, huzuru ve refahı, çağdaş dünyada yerini alması ve korunması ancak ve ancak toplumsal cinsiyet eşitliği ile mümkün olur. Mustafa Kemal Atatürk bunu daha yeni kurulmuş bir cumhuriyetin ilk ışıklarına yazmış ve o ışıklarla yolumuzu aydınlatmıştır. Bizlere düşen, kazanılmış bu hakları korumak ve güncel ihtiyaçlar ve gelişen dünya koşulları karşısında her zaman geliştirmektir.
Kadınlar, bu topraklarda hakları için önemli mücadeleler vermişlerdir. Erkeklerle eşit birer birey gibi yaşamanın ülkemizin ve dünyanın aydınlık geleceği için hayati olduğunun her zaman bilincinde olan kadınlarımız, Kurtuluş Mücadelesinde erkeklerle omuz omuza mücadele etmiş, Cumhuriyet Devrimleri için her türlü fedakarlığı yapmakla kalmayıp, aklı ve bilinciyle kendi varlığını ortaya koymuştur. Nitekim Ulu Önder; "Dünya'da hiçbir milletin kadını, milletini kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadınından daha fazla çalıştım diyemez.” diyerek kadının hak ve var oluş mücadelesini taçlandırmıştır.
Türk Medeni Kanunu, işte bu eşsiz mücadelenin, eşsiz bir Önderle yan yana yürünen bir aydınlık yolundaki en önemli kazanımıdır. Kadını değersiz ikinci sınıf bir varlık olarak görmeye son veren, hukuk önünde eşit bir yurttaş olmasının güvencesidir. Laiklik bir ülkede, kanunla korunan eşitlik haklarıyla daha iyisi adına mücadele etmek de bizim görevimiz, bu emanete sahip çıkmak varlık nedenimizdir.’
Kanunlarımız genel anlamda yeterlidir, önemli olan onları uygulayabilmek ve adalete olan güveni yeniden tesis etmektir. Asıl önemli olan da, toplumda kadın erkek eşitliğini zedeleyen ve kadını ikinci sınıf bir varlık gibi gören zihniyetin yeşerip büyümesini engellemektir. Kolay kazanılmayanı kaybetmek için mücadele etmek değil, kazanımları korumak için mücadele etmektir. Kadını çocukluktan itibaren insani değerlerle ve eşit şekilde yetiştirmek ve erkek egemen toplumun değerlerine mahkum etmemektir.