BİR KIZI UYKUSUNDA YAKALIYOR ÖLÜM
Bir kızı uykusunda yakalıyor ölüm. Rüyaların en güzel yerinde, en güvenli mekanında bitiyor yaşamı. Kan ve gözyaşı doluyor evlerin bacalarından. Kurum değil süzülen, kömür değil sıcaklığında ısınılan. Bir parça daha kopuyor anasının gözlerinden, kızın bağrına doluyor akanlar…
Evlerin arasından geçiyor ölüm, yaşantıların arasından sıyrılıyor kara bulutlar, bir umut doğuyor ayın uzandığı geceye. Kınalı kuzuların sesleri bastırıyor geceden yayılan çığlığı. Kınalı kuzular umut oluyor, memleketimin yıkıntılarına, büyük adamların büyük yanlışlarını düzeltiyorlar…
Hangi yanlışın kimden geldiğini bilmeden, gözü kara uzanıyor eller, varılan noktalardan geri dönüyor aynı hatalar. Sahi kim unuttu bunca yılın geçmişini, kim hatırlıyor geçmişten günümüze geleni.
Bir acımak ki, anlatılmaz, bir susmak ki, hiç susulmadığı kadar. Bir konuşmak ki, hiç konuşulmamış gibi. Bir bakış ki, hiç bakmamışsın gibi…
Çocuklar ölüyor, bir şehir cenaze evine dönüyor, sokaklar matem yeri oluyor, yürekler yangın yeri. Annelerin yüreği daha fazlasını kaldıramıyor, anneler de ölüyor dostlar her bir yavrusuyla her bir anne de gömüyor ruhunu toprağa…Bugün buradan, yarın başka bir şehirden dağ gibi bir yürek daha soluyor.
Yaşam ağır geçiyor bu ülkede, kadınların ağıtları yakıyor yürekleri, şehirler dolusu hüzün, şehirler dolusu gözyaşı dinmek bilmiyor da, bir yandan da ölümün yüceltildiği, yaşamın yadsındığı bir coğrafyanın insanları dolduruyor sokakları..