KARA OCAK
Uğur Mumcu 24 Ocak 1993 yılında karlı bir Ankara sabahında suikaste kurban gittiğinden bu güne, 25 yıl geçti. Halen aydınlatılamayan ve ülkemiz tarihinde kara bir leke gibi duran bu cinayet aydınlatılmadıkça ülkemiz üzerinde dolaşan kapkara bulutlar da dağılmayacaktır. Fakat sözleri bizi uyandırmaya devam edecektir.
"Ben Atatürkçüyüm.... Ben, cumhuriyetçiyim... Ben lâikim... Ben antiemperyalistim... Ben tam bağımsız Türkiye'den yanayım... Ben insan hakları savunucuyum... Ben, terörün karşısındayım... Ben, yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım. Dün sabaha değin, araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız. Öyleyse vurun, parçalayın, her parçamdan benim gibiler beni aşacaklar doğacaktır."
‘Bir topIum böyIe çöker işte. DevIetin yerini kaba kuvvet aIır, susuIur! Yasanın yerini din aIır, korkuIur! YoIsuzIukIar, cinayetIer birbirini izIer, eIIer koIIar bağIanıp götürüIür!
‘İnsanIar sadece konuştukIarı şeyIerden değiI, sustukIarı şeyIerden de sorumIudurIar.
‘SürekIi güçIünün yanında yer aImak adamı yaIaka, daIkavuk yapar. Çünkü güç dengeIeri sürekIi değişir.
‘UnutmayaIım ki cesur bir kez, korkak bin kez öIür. ÖnemIi oIan, insanın böyIe bir topIumda “mezar taşı” gibi susmamasıdır.
‘AtatürkçüIük ne demektir? AtatürkçüIük, kısaca uIusaI bağımsızIık ve uIusaI onur demektir. AtatürkçüIük, özetIe antiemperyaIist bir KurtuIuş Savaşı’nı başIatan ve sürdüren bir eyIem ve öğretidir.
‘GeIecek nesiIIeri değiI, geIecek seçimIeri düşünen poIitikacıIarımız bu tabIonun ressamIarıdırIar. Bırakınız yapsınIar, bırakınız geçsinIer” paroIası iIe IiberaIizm, en acı örneğini Türkiye’de vermiştir.
‘Baskıya boyun eğmeyen, geIen geçen yönetimIere maşaIık etmeyen, içinde insanIık onurunu bir değişiImez hazine gibi sakIayan insanIardır çağIarına ve topIumIarına yakışanIar.’
Ocak ayı ülkemizde kara bulutların dağılmadığı bir ay. 31 Ocak 1990’da kaybettik Muammer Aksoy’u. Ülkemizin bir büyük değerini daha yitirdik, sonsuzluğa uğurladık. Fakat o yine sözleriyle ve yaşantısıyla bizi aydınlatmaya devam ediyor.
“Bir millette şerefin, saygınlığın, namusun ve insanlığın var olabilmesi, mutlaka o milletin hürriyetine ve bağımsızlığına sahip olması ile mümkündür.”
‘Türkiye’nin ana dâvâsı laikliktir. Laiklik ilkesinin kalkmış olduğu bir Türkiye, çağdaş uygarlık düzeyine kesinlikle ulaşamaz. Çünkü Şeriat’ın yarısı ibadet ve inançla, öbür yarısı devlet düzeniyle ilgilidir. Bundan anlaşılır ki laiklikten ayrıldınız mı, çağdışı duruma düşmekten kurtulamazsınız. Dolayısıyla laiklik Türkiye’nin, Türk Devleti’nin yaşam sorunudur. Gerek 163. madde konusunda, gerekse Devlet dışında özel radyo ve TV’ler konusunda, üzerinde düşünülecek nokta; laiklikten uzaklaşan yayınların denetlenmesi sorunudur. Devlet kontrolünde olan bir radyo ve TV, laiklik ilkesinden ayrılamaz. Tersi durumda, parası olan, -açıkça söylüyorum- Arabistan’dan yardım gören kişi ya da kuruluşlar da radyo ve TV yayını yapacaklar, Türkiye’de laiklik ilkesinin altını oymaya ve onu çökertmeye çalışacaklardır. Laiklik konusu Türkiye’nin politik ufkunda problem olmaktan çıkmadan, ben; asla Devlet radyosu ve televizyonu dışında, özel radyo ya da televizyon kurulması yanlısı değilim.”
“Atatürk’e göre, “Tam bağımsızlık demek; siyaset, maliye, iktisat, adalet, askerlik, kültür gibi her alanda... tam özgürlük demektir.” Tam (gerçek) bağımsızlık; çok yönlü bir kavram olup, yalnızca siyasal boyutlu değildir. Bu, bağımsızlığın “aldatıcı olanı”dır. Çünkü, siyasal bağımsızlık, tek başına, bağımsızlık dâvâsını çözemez. Bir bağımsızlık; “tam” ve “gerçek” sayılabilmesi için, ekonomik, mâli (finansal), adli, askersel, sosyal ve ekinsel (kültürel) alanlarda da gerçekleştirilmiş olmalıdır. Eğer bir devlet bu saydığımız alanların tekinde bile başka bir devletin etkisi altında ise, bağımsız olduğu söylenemez. Tam bağımsız bir devlet, her alanda tam serbestliğe sahiptir. Siyasal, askersel ve ekonomik açılardan, öteki devletlerle tam eşitlik konumundadır. Onurludur, saygı görür.’’
SİZLERE SONSUZ MİNNETTARIZ…