Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı
Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı, 15 Kasım Çarşamba günü saat 10.30’da Meclis Çevre Komisyonu’nda görüşülmeye başlandı. Tasarı eğer yasalaşırsa, büyük tehlike arzediyor.
Bu konuda Av. Arif Ali Cangı’nın Yeşil Gazeteye yazdığı yazıdan kesitler sunacağım size.
‘Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı’nın gerekçesinde; Avrupa Birliği üyelik sürecinde tabiatın ve biyolojik çeşitliliğin korunmasında temel mevzuat olarak kabul edilen 2009/147/AT sayılı Kuş direktifi ile 92/43/AET sayılı Habitat Direktifine uygun mevzuat hazırlamak amaçlandığı yazılı. Diğer yandan Türkiye’de tabiatın ve biyolojik çeşitliliğin korunması amacına hizmet eden çok sayıda hukuki ve idari düzenleme olduğu, bunun da karmaşa yarattığı belirtilerek, bu karmaşaya son verilmesi ve yetkilerin tek elde toplanması öngörülüyor. Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı iktidarın 2010 yılından beri yasalaştırmak istediği bir yasa tasarısı. Tasarı, sivil toplum kuruluşlarından gelen tepkiler üzerine yasalaşmamıştı. Hükümet de bunun üzerine, meclis çoğunluğuna dayanarak seçimden önce 06.04.2011 tarihli 6223 sayılı yetki kanunu çıkarttı, seçimden sonra da bu yetki kanununa dayanarak KHK’ler çıkarttı. Bunlarla bakanlıklar kapatıldı, yeni bakanlıklar kuruldu ve bu önemli gelişmeler ülkenin yoğun gündemi içinde yeteri ölçüde tartışılmadı. Seçimden önce yasalaşamayan Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu tasarısı şimdi KHK’lerle yasa haline getirildi. Şu an yapılmak istenen şeyse, şimdiye kadar tabiat varlıkları ve biyolojik çeşitlilik bakımından yapılan yasal düzenlemeleri tek yasada, yetkileri tek elde toplamak, üstelik tasarıya ilişkin itirazların hiçbiri dikkate alınmadı. 17.08.2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 648 sayılı “Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair KHK” ile büyük ölçüde amaç hasıl oldu. Bununla Bakanlar Kurulu’nun yetkilendirdiği alanlarda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın her türlü ölçekte imar planı yapması ya da yaptırmasının, bu alanlarda her türlü ruhsat ve yapı kullanma izni vermesinin önü açıldı. KHK ile Özel Çevre Koruma Kurumu kapatıldı, bunun yerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesinde Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü (TVKGM) kuruldu. Milli Parklar, Tabiat Koruma Alanları, Tabiat Anıtları, Tabiat Varlıkları, Doğal Sitler, Sulak Alanlar ve Özel Çevre Koruma Bölgeleri’nin tespit, tescil ve ilanı bu genel müdürlüğe bırakıldı. TVKGM’ne, koruma altına alınması gereken alanları kullanıma, yapılaşmaya ve işletmeye açma, imar planlarını yapma, tabiat varlıkları, doğal, tarihi, arkeolojik ve kentsel sitler ile koruma statüsü bulunan diğer alanların hangi idare tarafından yönetileceğine karar verme gibi denetimsiz çok geniş yetkiler tanındı. KHK ile artık meraların korunmasından da vazgeçildi, meraların kullanım amacıyla geçici yerleşime açılması sağlandı, turizm merkezleri ile kültür ve turizm gelişim bölgeleri kapsamında kalan kısımları ise ot bedeli dahi alınmaksızın tahsis amacı değiştirildi. Daha önce Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sorumluluğunda olan ve kısmen özerk olan Kültür Varlıklarını Koruma Kurulları’nın yetki ve denetiminde olan Tabiat Varlıkları ve Doğal Sitler altı ay içerisinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na devredildi, Tabiat Varlıklarını Koruma Merkez Komisyonu ile Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonları kuruldu. Gündemi bakanlık tarafından hazırlanan üyelerinin çoğunluğu bürokratlardan oluşan Koruma Yüksek Kurulu, doğal varlıkları koruma yerine, yapılaşmaya, işletmeye açmayı görev bildi. Artık doğal varlıkların korunması değil, yağmaya açılması söz konusuydu.
Eğer tasarı geçerse;
a. Milli Parklar Kanunu yürürlükten kaldırılacak.
Aşağıdaki çakışan alanlarda;
c. Özel Çevre koruma bölgeleri içindeki milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanı ile yaban hayatı koruma sahaları iptal edilecek.
d. Doğal Sitler içindeki tabi anıt ağaç niteliğindeki tabiat anıtları iptal edilecek.
e. Bu alanların koruma statüsünü Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı belirleyecek.
f. Tabiatı Koruma Alanı, Milli Park, Tabiat Anıtı, Tür veya Tabiat Koruma Alanları, Tabiat Parkı, Yaban Hayatı Koruma Alanı gibi korunması gereken alanların tespiti, korunması, yönetimi, Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kurulu ile Mahalli Kurulların önerisi ile Bakanlıklar ve Bakanlar Kurulunun yetkisine verilecek.
g. Kurulların neredeyse tamamı bürokratlardan oluşuyor. Sembolik sivil toplum örgütü temsilcileri de Bakanlık ya da Valilik tarafından belirleniyor. Yani tam olarak hükümet güdümünde kurulan kurulların önerileri ve hükümet tarafından belirlenen koruma(ma) uygulamasına geçilmiş olacak.
h. Korunan alanlardaki taşınmazlar ve bunların üzerindeki yapı ve tesisler 49 yıla kadar kiraya verilebilecek, kiracı lehine irtifak hakkı tesis edilebilecek.
Kısacası, bir doğal varlığın korunması gerekip gerekmediği konusunda uygulanan ekonomi ve ekoloji politikaları belirleyici olacak. Tasarıyı hazırlayan hükümetin politikalarında, doğal varlıkların para kazanılacak kaynaklar olduğu, küresel sermayeye kaynak sağlamaya öncelik verildiğini biliyoruz.
Hükümetimiz gibi neoliberal politikaları benimsemiş hükümetlerin yönetiminde bu yasa, doğal varlıkları korumayacak, aksine yaşam alanlarını sermayenin yağmasına, talanına açacak. Barajlar, HES’ler, madencilik gibi ekolojiyi bozan tesislerin ve faaliyetlerin önü alınamayacak, yaşam alanlarını korumak daha da zorlaşacak.