FATSA
1954 yılında Fatsa’da çekilen bir fotoğrafın, değerli ressam Mehmet Cevahir tarafından resmedilen tablosunda, uzaklara dalıp gitmemek, eskiye özlem duyup da, şimdiye biraz olsun eleştirel bir gözle bakmamak mümkün değil. Zaman ilerlemiş, devir değişmiş, teknoloji gelişmiş lakin; geriye dönüp baktığımızda, bazı şeylerin olduğu gibi kalmasını istiyor insan.
Fatsa; yeşilin, mavinin, huzurun şehri… Şimdilerde; betonun, yüksek binaların, karmaşık yapıların, tozlu yolların, bir türlü bitmeyen inşaatların, açıkta kalmış kanalizasyon sularının, maden aramalarının talan ettiği toprakların, güneşi göremeyen sokakların, yayaların geçemediği kaldırımların, arabaların sığamadığı yolların şehri….
Aslında adını bile çalmışlar Fatsa’mın, kendi adıyla değil de başka bir adla anılır olmuş…Sokaklarında afişleri yabancı, hitap edilen şehir sanki başka bir şehir…
Şehrin içinde dolaşırken, tarihi korumaya alınmış birkaç ulu çınar ağacından başka yeşillik bırakmamaya, eskiden kalan tek bir yapıyı dahi korumamaya gizli bir söz vermiş sanki şehrin yöneticileri. Bu şehirde eski yaşanmamış, geçmiş sanki hiç varolmamış, üstelik bu geçmiş çok değil;60 yıl öncesi varolan yüzlerce yapı, bir dozerin acımasız yıkıntıları arasında silinip gitmiş…
Kalan 3-5 eski ev de, kendi kaderine terk edilip; ne zaman şekilsiz, yüksek bir beton yığını ile yer değiştireceğinin korkusuyla, mahzun bir edayla bakıyor insana. Kimsenin değer vermediği, hep daha yeninin ve daha büyüğün peşine düştüğü bir yalnızlık duygusuyla selamlıyor önünden gelen geçeni…
İnsan çocukluğunu hatırlayamıyor bu şehirde, ne de ilk gençliğinin hoyrat esintilerini…Ne ilk okulunu, ne ilk doğduğu evi, ne de bahçesinde incir ağaçlarının olduğu oyun bahçelerini seçemiyor gözleri…
Hep sıcak asfalt yollara, aynı şekil, aynı model beton bloklara, birbirinin arka camını gözetleyen manzaralara alışan ve bunu daha çok hizmet kalitesi sayan, yönetim anlayışına teslim edilen bu yalnız şehir; kendi sorunlarını iletecek, onu anlayacak bir yerel yönetimden de yoksun hissediyor kendini. Mahallesinin ortasında akan bir kanalizasyonu, kapatacak, onaracak bir yetkiliye günlerce ulaşamıyor; mikropla, pislikle, hastalıkla iç içe yaşıyor. Kaldırımlarında büyüyen otları temizleyecek ve yeniden yürünür hale getirecek bir çalışan bulamıyor, işgal edilen kaldırımlarından ne market eşyalarını, ne de galeri arabalarını kaldıracak bir güç bulamıyor. Şehrin en işlek yerinde, karşıdan karşıya geçmek, adeta bir sihirbazlık gerektiriyor. Arabaların şehir içinde dolaşması ve kendine yol bulması da pek mümkün değil gibi. Şehrin yaz dönemimde tek nefes alınır yeri Çam alanına ulaşmak da tozdan, topraktan pek mümkün olmuyor.
Fatsa; son yıllarda kendi haline bırakılmış, izansız, imarsız, düzensiz ve yalnız bir şehir…Fatsa eskiye özlem duyuyor, eskinin ağaçlıklı, yollarına, bahçesinde çiçek kokan sıra sıra evlerine, denizin rüzgarının en içerilere ulaştığı, güzel kokulu şehrine özlem duyuyor….