BEREKET AYI...
Ramazan ayının manevi atmosferinde, yardımlaşma ve dayanışma duygusuyla gelen bereketle sofralar şenleniyor...
Herkes için söylemiyorum...
Fakir fukara da var...
Olan olmayana gönlüyle verecek elbette...
Verince de malı azalmayacak, aksine artacak!.."Veren eller, dert görmesin, diyor" bu haftaki"Bereket" öykümle sizleri baş başa bırakıyorum...
İftar vaktiydi. İki katlı ahşap evin alt katından yükselen
bağırtılar, yandaki köşkten duyuluyordu.
Kadın, kocasına
"Kumara verdin parayı değil mi?" diye bağırıyor, beddualar ediyordu.
Eski bir terzi olan Mahir Efendi, hazır giyim
mağazalarının artmasıyla takım elbise pantolon yerine
paça, düğme ve sökük dikerek 3-5 kuruş kazanıyordu. Allah'tan evi kira değildi. Emekli maaşı olmasa
ailesini geçindiremezdi. Ara sıra oğlunun da yardım ettiği olurdu.
Semiha, neden böylesine öfkelenmiş;
bedduaya varacak kadar bağırmıştı ve neden kocası ona karşılık vermemişti?..
Köşkün sahibi Umut, bunu çok merak etmişti. Bu zamana kadar komşularının kavga ettiğini
görmemişti.
Umut, ertesi günün sabahında Mahir Efendi'yi sokağın başında bekledi.
Bu bağırtının nedenini soracaktı. Hatta, sıkıntıları varsa yardım bile edecekti. Ne de olsa Ramazan ayıydı ve sevap kazanmak istiyordu.
Mahir Efendi, dalgın dalgın yürürürken,
Umut yanına yaklaştı. "Mahir abi" dedi. "Özür dilerim ama bir sıkıntın mı var. Dün yenge
çok bağırdı. Sen kumar oynamazsın ama böyle bir borcun mu var?"
Mahir Efendi güldü. "Yok be evladım. Durum bildiğin gibi değil" dedi.
Umut, daha çok meraklanmıştı. "Çok özel değilse anlat abi" deyince, Mahir Efendi, dükkanda konuşabileceklerini söyledi.
İlçenin bedestan çarşısındaki terzi dükkanını çırak Seyfi açmış, temizliği yapmıştı. Mahir Efendi, onu "Sen biraz dolaş" diyerek dükkandan çıkardı. Mahir Efendi, söze başlamadan önce, öyle bir derin of çekti ki, Umut, içinden sıkıntı büyük diye düşündü.
Mahir Efendi, para hesabını hanımının tuttuğunu belirterek, "O gün sabah evden çıkarken bana alınacakların listesini verdi. Ramazan soframızın zengin olmasını istiyordu. Markete girdim. Listedeki her şeyi almaya başladım. O sırada, hani, bizim sokağın başında iki oğlunu trafik kazasında kaybeden Hasibe ana var ya onu markette gördüm. O beni fark etmemişti. O simsiyah zeytine bakıp, 50 gram verir misin dedi. Ardından aynı gramajda hurma, peynir isteyince, marketteki kız ağzını burnunu ekşitti" dediğinde, Umut, araya girdi. "Bedava mı alıyor. Ona neymiş" "İşte ben de buna kızdım. 50'şer gram istediği şeyleri yarım kilo yapmasını istedim. Hasibe Ana istemedi. Israr ettim. Tabii ki böyle olunca, hanımın verdiği paranın üstünü eve getiremedim. Karım da beni kumar oynadı sandı. Ona da yaptığım iyiliği söylemek istemedim" dedi.
Umut, Mahir Efendi'nin bu insani tavrı karşısında duygulanmıştı. "Dert etme abi" dedi ve dükkandan çıktı.
Akşam olmuştu. Fırından pidesini alan Mahir Efendi, evine dönerken, Hasibe ana onu gördü. Pencereden, "Oğlum, Allah ne muradın varsa versin" diye seslendi. "Ne yaptım ana" dedi Mahir Efendi. Hasibe ana, "Daha ne yapacaksın oğul, evime dünyalar geldi" deyince, Mahir Efendi, marketten aldıkları şeyler için bu duayı yaptığını düşündü. "Ne demek ana" deyip, yoluna devam etti.
Mahir Efendi, zile basmak yerine kapıyı anahtarla açtı. Karısı Semiha ile kavga etmek istemiyordu. Semiha, kapının açıldığını duyar duymaz, mutfaktan fırladı. Kocasına sarıldı. Mahir Efendi, karısındaki bu değişikliği anlamamıştı. "Hayırdır inşallah" dedi içinden. Semiha, "Canım neler göndermişsin eve. Allah razı olsun. Ramazanı bolluk içinde geçireceğiz"
dediğinde; Mahir Efendi durumu anlamıştı. Karısına hiçbir şey söylemedi. Ona kırgındı. Semiha,
"Bu kadar erzak alacak parayı nereden buldun" diye sormadı. Kocası, kaybettiğinin kaç katı bir parayı kumarda kazanmıştı. "Şansın iyiydi demek" dedi ve
iftar sofrasını hazırladı.
Mahir Efendi. sabah erkenden evden çıktı. sokağın başında bekledi. Umut'u gördü ve doğruca yanına gitti. "Neden yaptın Umut?" dedi. Onun cevabı ise
"Abi, Allah bu fırsatı sana verdi, senin sayende de
bana nasip etti" dedi. Umut. Mahir Efendi'den "Allah senden razı olsun abi" diyerek ayrıldı. Mahir Efendi, dindar biri sayılmazdı ama
babasından duyduğu hadisi hatırladı: "Kim, bir Müslümanın sıkıntısını giderip, onu sevindirirse, Allahü teâlâ, kıyamette en sıkıntılı anlarda, onu sıkıntılardan kurtarır."
Mahir Efendi, manevi huzurun doruğundaydı. Dükkana neşe içinde geldi. Kendisini bekleyenler vardı. Baba-oğul, takım elbise diktirecekti. Yıllar sonra
takım elbise dikmek, ne demek?.. Ölçüleri aldı ve o sırada telefonu çaldı. Çırak Seyfi telefona baktı. Arayan Umut'tu. "Abi, sana nasıl duacıyım anlatamam. Bugün yıllardır süren mahkemem lehime sonuçlandı" dedi.
Mahir Efendi, "Rüyada mı yaşıyorum" diye düşünürken, ceket ölçüsünü aldığı adamın, "Bu kumaşın bir de siyah olanından bir takım elbise istiyorum usta"
sesiyle kendine geldi. Sadace Mahir Efendi'nin yüreği değil, dükkan da şenlenmişti sanki...
* * *
Diyarbakırda ve Şırnak’ın Uludere ilçesinde şehit olan kahraman vatan evlatlarımıza Allah’tan rahmet niyaz ediyorum. Ruhları şad, mekanları cennet olsun..