RAMAZAN
Yarın Ramazan’ın ilk günü, tokun açın halinden anlayacağı, insanın nefsini terbiye edeceği, İslam dininin en kutsal sayılan en hayırlı bilinen ayı Ramazan…Tabi ki tüm bunları yaparken kul hakkı yememeyi, başkasına zarar vermemeyi, karıncayı bile incitmemeyi düşüneceğimiz bir zaman dilimi.
Öyle şatafatlı iftar sofralarına oturup, bütün gün iftara ne yiyeceğini düşünüp, güllaç mı, baklava mı yesem diye karar verdiğimiz bir ay değil Ramazan. Dinin gereklerini yerine getirirken, Allah’ın nezdinde iyi insan olmanın gereklerini yerine getireceğimiz bir ay aslında…
Mesela, çalışıyoruz, bir işimiz var, bu işi en iyi şekilde yapıp, yaptığımız işten kimsenin zarar görmemesini sağlamak olmalı amacımız. Biz diyelim ki, ülkenin yönetiminde söz sahibiyiz. Milletvekiliyiz, Bakanız ve öyle bir dönemden geçiyoruz ki; binlerce insan bir gecede işsiz kalıyor. Bu insanlara bir suç isnat ediliyor ve henüz suçlulukları kanıtlanmadan, neyle suçlandıklarını dahi bilmeden işlerinden atılıyorlar ve çaresizce bir bekleyiş başlıyor. Maaşları kesiliyor, mal varlıklarına el konuluyor, başka bir işe giremiyorlar.
Bir öğretmen düşünün, bir gecede işinden atılmış, isnat edilen suçla hiçbir bağlantısının olmadığını düşünüyor, henüz hakkında verilen bir ceza da yok, belki hiç olmayacak, beraat edecek üzerine atılan suçtan. Fakat bunu anlatamıyor kimselere, kimse dinlemiyor onu. Öğrencilerinin gözünde suçlu oluyor bir anda, etrafındaki insanlar şüpheyle yaklaşıyor ona. O da daha fazla sessiz kalmayı bırakıp, çıkıyor sokağa ve herkesin göreceği bir yerde işimi istiyorum diyor her gün. Her gün gelip, aynı şeyi söylüyor. Fakat duymuyor kimse, görmüyor. O da bir gün açlık grevine başlıyor. Aynı yerde günlerce aç kalıyor, tek istediği işine geri dönmek, öğrencilerine kavuşmak…Bu kez de açlığını umursamıyor kimse, neden aç kalıyorsun diye kızıyorlar, git evinde yat diyorlar. Bu kez yöneticiler olmasa da, halk duyuyor sesini, ona destek vermek için geliyorlar yanına, birlikte oturup, şarkılar söylüyorlar. Özgürlük heykelinin altında toplanıp, dile getiriyorlar haksızlıkları. Adalet istiyorlar. Bir kez olsun dönüp de yüzümüze bakın diyorlar. Sonra bir kez bakıyorlar. Baktıkları gibi alıp götürüyorlar, orada kim varsa, kiminin saçından tutup, kimini yerlerde sürükleyip, kimini biber gazıyla, kimini tekmeyle görüyorlar. Gözleri görüyor, vicdanları değil. Gördükleri gibi, zincire vuruyorlar heykeli. Heykel dile geliyor, sokakta onları bekleyen köpek dile geliyor, kaldırım taşı dile geliyor; bir tek onlar ne dile ne yüreğe geliyor, ne kalpleri acıyor, ne vicdanları kanıyor… Bir insan göz göre göre hayatını kaybediyor, bir insan açlıkla terbiye ediliyor, bir insan aç kalırken tüm insanlık kendine geç kalıyor…