NE OLACAK BU FATSA’NIN HALİ?
Cennet gibi ilçemizde alt yapı ve yol çalışmaları hızla devam ediyor.
Fakat bu esnada ilçemizin “cennetliğinden” pek de bir eser kalmadı.
Hemen her caddede, her sokakta perişanlık sözkonusu...
Toz, toprak, çamur, kasisler, kapalı yollar, patlayan su boruları, sel olmuş izlenimi veren yollar, tar-u mar olmuş kaldırımlar ve elbette içinden çıkılmaz bir trafik...
Bu günlerde Fatsa’ya teşrif eden ya da edecek olan misafire bahşedeceğimiz manzara bu...
Fatsa sakinleri olarak bu süreçte misafir düşünecek durumda değiliz.
Patlayan borular için ilgili kurumu arayan vatandaşa söylenen cümle şu: “O kadar patlak var ki; hangi birine yetişelim?”
Yetişemezsin tabi...
Bir tabak yemeği lokma lokma yemek yerine, tamamını ağzına doldurmaya çalışırsan olacağı budur.
Yemek yemenin olduğu gibi çalışmanın da bir adabı ve kuralı vardır.
Bir yeri bitirmeden, yarım yamalak bırakıp başka bir sokağı mahfetmeye geçersen, işin içinden çıkamazsın.
Evkaf’ından Kurtuluş’una kadar bütün Fatsa’da aynı anda çalışma yaparsan, patlayan su borularıyla başedemezsin.
Yazık değil mi boşa akan tonlarca suya?
Yazık değil mi memleketin milli servetine?
Petrolümüz mü var, madenimiz mi var?
Devletin ve milletin milyarlarını havaya savurmaya kimin, ne hakkı var?
Bu günlerde trafik tamamen çığırından çıkmış durumda...
İç mahallelerden sahile çıkmak büyük bir cesaret, maharet, metanet ve asabiyet istiyor.
Özellikle sinirlerinizin çelik gibi olması gerekiyor.
Zira sabah geçtiğiniz güzergahtan öğlen saatinde geçemiyorsunuz.
Geçtiğiniz yollardaysa; sanki bilerek bırakılmış izlenimi veren tümsek ve derin çukurlar yüzünden aracınızın hangi maceralardan geçeceği hiç belli değil...
Bir bakmışsınız “tak” diye aracınızın altını vurmuşsunuz.
İşte o anda sürücünün vereceği tepkiyi, buradan yazamayacağım için sizin yüksek hayal ve tahmin gücünüze bırakıyorum.
Yapmayın, etmeyin!
Vatandaşa acı çektirmeyin!
Buna mecbur değilsiniz.
Bu memleketin elbette hizmete ihtiyacı var.
Hemen her yerde çalışma olması, iş makinalarının hummalı mesaisi son derece memnuniyet verici...
Zaten vatandaş hemen her fırsatta; “Allah devletimize, milletimize zeval vermesin” sözünü ağzından düşürmüyor.
Ama ben yine de haddim olmayarak vatandaşı uyarmak isterim.
Bu günlerde Evkaf’tan, Kurtuluş’tan geçmeyin.
Sahil yönünden Fiskobirlik sapağından içeriye girip, dışarı çıkmayın.
Daha doğrusu başınıza silah dayamadılarsa, trafiğe çıkmayın.
Rahat edersiniz.
Genel bir doğrudur: “Külfet olmadan, nimet olmaz.”
Buna da eyvallah...
Ancak hizmet, “hezimete” dönüşünce sıkıntı başlıyor.
Ve insan sormadan edemiyor: “Bütün bunları vatandaşa eziyet olsun diye bilerek ve kasten mi yapıyorsunuz?”
Ayrıca konuyla bağlantılı olarak bu işin yetkilisi, sorumlusu her kimse sormak isterim:
2014’te benzer şekilde altını üstüne getirdiğiniz Fatsa, bugün yaşadığı aynı perişanlığı bir üç yıl sonra tekrar yaşayacak mı?
Yani her üç yılda bir “define arar gibi” Fatsa’nın altını üstüne getirecek misiniz?
Yapılan çalışmalar Fatsa’nın önümüzdeki yirmi-otuz yılına cevap verebiliyor mu?
Daha doğrusu bizi yönetenlerin ufku ya da vizyonu ne kadar?
HOŞÇAKALIN