E GÜLMEN VE SEMİH ÖZAKÇA
Onları ilk Yüksel Caddesinde gördüm, Ocak ayıydı, duruşmaya gitmiş, sonrasında dolaşmaya çıkmıştım Yüsel Caddesinde. Bir standın önünde durmuş, işlerine geri dönmek için burada eylem yapıyorlardı. İnsanlar gelip geçiyor, kimisi merak edip bakıyor, kimi ise oralı olmuyordu. Bazen polisler gelip eylemi sonlandırmaya çalışıyor, bazen de ziyaretçileri oluyordu. O zaman gördüğümde umutları vardı, sağlıklıydılar, henüz her gün oraya gelip, herkesin onları görmesini istiyorlardı. Bunu yaperken tek düşünceleri kendi işlerine geri dönmek değil, onlar gibi olan başkalarının da işlerine ve hayatlarına dönmesini sağlamaktı amaçları. Haksızlığa karşı direniyorlardı, hiçbir suçları yokken, bir gecede işlerinden, öğrencilerinden, okullarından, daha doğrusu hayatlarından uzaklaştırılmalarını hazmedemiyor, dünyaya duyurmak istiyorlardı seslerini.
Şimdi ise, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL kapsamında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) ihraç edilen Konya Selçuk Üniversitesi’nde öğretim görevlisi Nuriye Gülmen ve sınıf öğretmeni Semih Özakça’nın Ankara Yüksel Caddesi’nde başlattıkları oturma eylemi 182, açlık grevi de 65. günü doldurdu. Özakça 17, Gülmen 9 kilo verdi. Şekerli ve tuzlu su içen, B1 vitamini takviyesi alan 2 eğitmenin sağlık durumu kritik seviyede. Önceki gün rahatsızlanan Gülmen, hastaneye gitmeyi reddetti, greve evinde devam ediyor. Grevini Yüksel Caddesi’nde sürdüren Özakça, Habertürk’e “İşimi ve öğrencilerimi özledim. İşimizi geri alana kadar iyi olamayacağız” dedi. Ankara Tabip Odası Başkanı Vedat Bulut, eğitimcilerin grevde kritik aşamaya geldiklerini belirterek, “Müdahale edilmezse 1 hafta içinde 2’sini de kaybedebiliriz” dedi.
Gülmen, ‘FETÖ’ iddiasıyla açılan soruşturma gerekçesiyle Selçuk Üniversitesi’ndeki görevinden uzaklaştırılmış, 6 Ocak’ta yayınlanan 679 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle ihraç edilmişti.
Özakça da Mardin Mazıdağı Cumhuriyet İlkokulu’ndaki sınıf öğretmenliği görevinden 675 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle ihraç edilmişti.
Geçen hafta tekrar Ankara’ya gittiğimde,yine Yüksel caddesine uğradım ve yine oradaydılar, fakat bu sefer farklıydı. Nuriye fazlasıyla zayıflamış, yüzünde bir maskeyle oturuyordu, yanlarına gelen giden vardı, fakat yüzlerce insan yine öylesine geçiyorlardı yanlarından. Bugün ise Nuriye artık oraya gidemiyor, yatağından kalkamıyor. Seslerini daha fazla duyurmak için, ekmeklerini geri almak için başlattıkları açlık grevini sonlandırmıyorlar.
Halen seslerini duyan yok, suçlarını söyleyen de yok. Neden işsiz ve aşsız kaldıklarını, öğrencilerinden neden koparılıp bir köşeye atıldıklarını kimse söylermiyor onlara. Hükümet sessiz, siyasiler ziyaret etmek dışında birşey yapamıyor, herkes sus pus olmuş, onların yavaşça gözlerinin önünde eriyip gitmesini izliyor. Bu kadar ucuz mu insan hayatı, bu kadar kolay mı, neden bir adım atmak bu kadar imkansız. Neden kimse çıkıp ta, bir adım atamıyor onlara doğru, neden dinlemiyor tek bir cümlelerini. Bir şinsan masumum diye bu kadar haykırırken, en azından suçlu olduğu ispatlanamamışken, bütün hayatı nasıl da bir gecede söndürülebiliyor...Sessiz çığlıkları duyamıyoruz, ağlayan yüreklerim duyamıyoruz, gözümüzünnönünde yitip giden canları kurtaramıyoruz... Bu nasıl gidiştir, bu nasıl dünyadır, bu nasıl bir merhamettir ey insanoğlu...