BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ
Basın bir ülkenin aynasıdır. Ülke ne denli özgür ise, gazeteler, televizyonlar o kadar özgürdür. Yandaş basın diye bir şey yoktur, gazetecilik tarafsızdır. Hapishanelerde gazeteciler ne kadar fazlaysa basın özgürlüğü de o ölçüde azdır.
Bir gazeteci sırf haber yaptığı için ya da birşeylere karşı durduğu için yargılanıyorsa, haber yapan biri kendi görüşünü açıkladığı için işinden atılıyorsa hangi özgürlükten bahsedilebilir.
Basın özgürlüğünün güçlendirilmesi için dünya çapında çalışmalar yürüten sivil toplum kuruluşu Sınır Tanımayan Gazeteciler, geçen hafta 2017 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ni yayınladı.
‘ Türkiye, geçen yıla göre 4 sıra daha gerileyerek 180 ülke arasında 155’inci sırada yer aldı. Böylece, Türkiye’nin “kara liste” olarak isimlendirilen en kötü durumdaki ülkelerin arasına girmesine sadece dört Dünya genelinde gazetecileri destekleyen Gazetecileri Koruma Komitesi’ne göre (CPJ) Türkiye dünya genelindeki hapisteki gazetecilerin üçte birine ev sahipliği yapıyor.’
Uluslararası Af Örgütü de; Türkiye’deki gazetecilerin ve diğer medya çalışanlarının rutin olarak ve uzun sürelerle tutuklu yargılanmalarının mahkûmiyet kararı olmaksızın cezalandırma anlamına geldiği kanaatindedir.
Freedom House’a göre ‘Türkiye 2016’da basın özgürlüğünün en fazla gerilediği 3. ülke oldu. Raporda ‘Türkiye’de 150’den fazla basın kuruluşunun hükümet tarafından kapatıldığını, yaklaşık 150 gazetecinin cezaevinde tutulduğunu, 2 bin 700 gazetecinin işini kaybettiğini, 54 gazetecinin mülklerine el koyulduğunu ve çok sayıda gazetecinin pasaportlarına el koyularak ülkeyi terk etmelerinin yasaklandığını’ yazdı.
Cumhuriyet gazetesinin yazarları, çizerleri hapiste. Neyle suçlanıyorlar, niye suçlanıyorlar belli değil. Kadri Gürsel içerde, Can Dündar ülkeye gelemiyor, Murat Sabuncu içerde, Musa Kart içerde, bir gazete başlıbaşına tutuklu yargılanıyor. Önce biraz ses çıkıyor, sonrasında ise unutuluyor. Bir insan henüz ceza almadan, yargılanmadan nasıl suçlu bulunabiliyor?
Artık bir iki kanal dışında tarafsız bir haber kanalı bulmak mümkün değil. Birilerinin hoşuna gitmeyen sorular sorulmuyor, birilerine aykırı söz söyleyen de ertesi gün söyleyemiyor. Eleştiri, bilgi ve belgeli habercilik, araştırmacı gazetecilik, eleştirel karikatür ya da gerçek eleştirel mizah artık büyük mücadelelerle başa çıkmak zorunda. Televizyonlar, diziler, filmler bir iki örnek dışında hemen hemen aynı çizgide ve aynı suya sabuna dokunmayan örneklerle dolu. İşte böyle bir ortamda ne gazeteler gerçekten renklidir, ne televizyonlar. Aslında siyah beyaz günlerinde çok daha özgür ve kaliteli yayınlar yapılırken, şimdilerde tüm renkler aynı. Asıl şimdi siyah- beyaz herşey. Tüm renkler soluk, tüm renkler siyah…Asıl renk insandır, insanın özgürce ifade ettiği düşünceleri ve tüm hayatını özgürce yaşadığı sokaklar gerçekten renklidir. Ben siyah beyaz televizyonları özlüyorum, içi dışı bir olan…
‘Unutm;3;y;3;lım ki cesur bir kez, kork;3;k bin kez ölür. Önemli ol;3;n, ins;3;nın böyle bir toplumd;3; “mez;3;r …t;3;şı” gibi susm;3;m;3;sıdır’ der, büyük gazeteci Uğur Mumcu. Bu sebeple susmadan ve gözlerimizi kapatmadan yaşamak zorundayız.3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günümüz kutlu ve mutlu olsun.