ANAYASA PAKETİ
Referanduma 9 gün kala, kimileri baştan itibaren kararını vermiş durumdayken, kimileri halen değişikliğin neyi değiştireceğini anlamaya çalışıyor. Malum tüm televizyonlarda neredeyse aynı anda yayınlanan iktidar partisi başkan ve milletvekillerinin söylemleri hep aynı noktaya geliyor.
‘Muhaliflerin yaptıkları, muhalif parti liderinin gafları, muhalefetin engelleri, hayır diyenlerin ortak noktaları, son olarak hayır diyenlerin hem dünyayı, hem ahireti tehlikeye atmaları’ gibi aslında Anayasa paketine hiç değinmeyen, kıyısından bile geçmeyen, bir tarafı karşıya alan, bir tarafı yücelten sözler.
‘ Avrupa bize karşı, bize düşman olanlar bizim hayır dememizi istiyor, Pkk, Fetö hayır diyor, öyleyse evet demeliyiz. Ülkesini seven, büyük Türkiye’yi hedef alan, istikrar isteyen, çift başlılık istemeyen, tek millet, tek bayrak diyen, bağımsız, tarafsız yargı isteyen evet demeli’ diyor iktidar partisi milletvekilleri.
Bunu her gün ekrandan ve mitin meydanlarından tekrarlayan onca kişi ise, bir kez bile bu değişikliklerle nasıl bu hedeflerin gerçekleşeceğini ve Anayasa Paketin’de yapılan hangi düzenlemenin ülkedeki tüm sorunları çözeceğini anlatmıyor. Kim, nasıl yapacak ve bunca sorunu bir çırpıda çözüp, ülkeyi güllük gülistanlık bir hale getirecek?
Türk tipi Başkanlık sistemi ile gelen, Cumhurbaşkanı’nın aynı zamanda parti başkanı olduğu bir düzenleme, neden milli egemenliğin ve meclisin daha güçlü olmasını sağlayacak? Parlamenter sistemde, Meclisi halk seçerken, Başbakanı halk seçerken ve hükümeti de aslında halk seçerken; bu sistemle sadece Cumhurbaşkanı’nı seçip, sonrasında hiçbir seçimine karışamayan, seçtiği milletvekillerinin hükümet olmasını sağlayamayan, Mecliste seçilen birinin ülke yönetiminde söz hakkı olmadığı bir sistemde, hangi milli egemenlikten bahsedilebilir? Öyle ya bu sistemde ne Bakanları, ne de yönetimde söz sahibi olacak başkan yardımcılarını seçmiyor, üstüne üstlük milletvekili sayısını 600’e çıkarıyorsunuz.
Eğer mecliste çoğunluk partisi ve Cumhurbaşkanı aynı partiden ise ve o partinin aynı zamanda genel başkanı ise, zaten yasama yetkisi ve yürütme yetkisi tamamıyla kendi elinde toplanacak. Çoğunluk partisi ile Başkan ayrı partiden olursa, ki bu uzak bir ihtimal, o zaman da sürekli bir anlaşmazlık ve çekişme olacaktır. İşte o zaman mecliste seçimlerin yenilenmesi gündeme gelecek ve halk çoğunluk partisi liderini Cumhurbaşkanı seçene kadar bu devam edecektir.
Çoğunluk partisi lideri ve Cumhurbaşkanı aynı partiden ise, Anayasa Mahkemesi üyelerinin tamamını, Hakimler ve Savcılar kurulunun tamamını da yine hem tek başına, hem de kendi belirlediği milletvekilleri ile birlikte seçecektir. O zaman hakimlerin bağımsızlığından, adaletin çoğunluk tarafından olmayacağından nasıl bahsedilebilir? Bir kişinin herkesi seçtiği, tüm yönetim kadrolarını belirlediği bir sistemde, demokrasiden nasıl bahsedilir? kaderi 23 Nisan 1920’de kurulan bu Meclis elindeki yetkileri neredeyse tamamen bir kişinin aklı ve bilgisine nasıl emanet edebilir? 80 Milyonluk bir ülkenin kaderi neden ve nasıl bir kişinin eline teslim edilir? Daha çoğulcu bir demokrasi, daha demokratik bir Anayasa’ya doğru bir değişim değil de, 1980 Anayasası’ndan bile çok daha geride ve otoriter bir Anayasa’ya evet diyerek bir ülkenin geleceği ile nasıl oynanabilir?
Son bir yıldır neredeyse KHK’lar ile yönetiliyoruz, çıkarılan kanunlar, olağanüstü hal ve hakkında mahkemeye bile gidilemeyen kararlar. Şimdi çıkmış diyorsunuz ki sıkıyönetim son bulacak, kim sebep oldu bu sıkıyönetime, kim çıkarıyor bu KHK’ları ve kim son verecek sıkıyönetime?
Bu ülkede 15 yıldır çift başlılık diye bir şey yok, bu ülkede 15 yıldır zaten fiili başkanlık sistemi var ve istenilen değişiklik herkesin de söylediği gibi fiili durumun yasaya uydurulmasından başka bir şey değildir…