16 NİSAN
16 Nisan’a üç hafta kala ülkemin insanı evet diyenler, hayır diyenler ve de kararsızlar olarak üç kısma ayrılmış durumda. İnsanlar birbirine sen evetçi misin, hayırcı mısın diye sorar oldu artık. Hayır diyenleri sokak ortasında dövenler, hayır pankartı açanları tartaklayanlar, devletin üst düzey yetkililerinden terörist suçlamaları, hayır videosu çekenlerin tutuklandığı, ülkeler arası evet hayır diyaloglarının yaşandığı bir dönemden geçiyoruz.
Aslında ne kadar basit iki kelime değil mi? Aslında ne kadar özgürce söylenen iki kelime. Şimdilerde normal bir soruya bile cevap verirken düşünür oldu insanlar. Evet dersem ne olur, hayıor dersem ne olur acaba diye tereddütteler. Öyle ya sırf tercihini belirttiği için işinden kovulan insanlar var artık. Sırf tercih belirttiği için partisinden atılanlar, sırf evet ya da hayır dediği için öteki tarafta kalanlar.
Neredeyse komşu komşudan, arkadaş arkadaştan uzaklaşır oldu. Konu açılmayagörsün, nasıl bir karmaşa sormayın gitsin. Kimi diyor ki evet ülkeyi öyle bir şahlandıracak ki, ekonomi üst seviyeye çıkacak, terör neredeyse bir gecede bitecek, dış borç kalmayacak, işsizlik son bulacak, Türkiye her türlü sorundan dertten kurtulup, bir anda yepyeni bir sabaha uynacağız 17 Nisan’da. Peki bunu nasıl yapacağız, ya da bunlar nasıl olacak?Bunun cevabını veremiyor kimse. Öyle ya bu evet kelimesi sihirli bir kelime değilse, ya da evet çıktığında seçilen Başkan sihirli güçlere sahip değilse, nasıl olacak bütün bunlar?
Oylanan Anayasa Değişikliği; partili , her türlü yetkiye sahip, yürütmenin başı olan, yargının üst kurullarını, Anayasa Mahkemesi üyelerini kendi başına ve kendi belirlediği partililerle seçecek, Bakanlar kurulunu ve yardımcılarını istediği gibi atayacak olan, Meclisin neredeyse yetkisiz bir hale düştüğü, ülkedeki tüm bürokratların, atananların atamasını yapan, denetlenmesi neredeyse imkansız olan bir Cumhurbaşkanlığı sisteminin getirilmesi değil midir? Hal böyleyken, 550 miletvekilinin bunca yıldır çözemediği terör sorununu, ekonomik sıkıntıları, iç ve dış sorunları bir anda çözmeyi sağlayacak ve millet için, devlet için, ülkemin bekası için evet diyerek bu sorunları çözmeyi sağlayacak sihir nerededir?
Neden ülkemin bekası tek bir kişiye bağlı kalarak sağlanacak ve tek bir kişinin hem partisinin başı olarak, hem devletin başı olarak, hem taraflı olarak, hem de taraflı haliyle, yargıyı da belirleyen kişi olarak, ülkenin daha büyük istiktrara kavuşacağının söylenmesinin mantığı nedir?
Sayın Başbakan meydanlarda yaptığı konuşmalarda çift başlılığın sona ereceğini, artık tek başlı bir yönetimin olacağını, koalisyonlardan kurtulacağımızı, bu ülkenin çift başlılıktan çok çektiğini, bütün sorunların bundan kaynaklandığını söyleyip duruyor. Öyleyse, son on 15 yıldır bu ülkede tek bir koalisyon hükümeti olmadığını, ülkeyi tek bir partinin yönettiğini, bu partide de hiç bir zaman çift başlılık olmadığını, olduğu anda henmen düzeltildiğini zaten bilmiyor mu? Eğer çift başlılıkla kasetedilen Meclisse ve Meclisteki diğer paritlerse, partisiz ve tarafsız Cumhurbaşkanı ise, işte demokrasinin olmazsa olmazı da bu saydıklarımızdır.
Meclisin iradesi halkın iradesidir, seçilmişlerin ülkeyi yönetmesi asıl olandır. Tüm yetkilerin tek elde toplandığı, %51 çoğunlukla seçilen bir Başkanın denetimsiz bir şekilde ülkeyi yönetmesi, demokrasi değil, otokrasidir. Bakanlarını, yardımcılarını istediği gibi seçen, artık seçilmişlerin yürütmede hiç söz hakkı olmadığı, yürütmeyi de denetleyemedikleri bir sistemin Milli İrade olarak yansıtılması nasıl izah edilebilir? Belki de çift başlılık denilen şey aslında gerçek demokrasidir. Demokrasi çok sesliliktir. Tek sesli, tek düşüncenin devlete hakim olduğu bir yönetim biçimi, asla demokrasi değildir. Bu yüzden oyunuzu verirken neye oy verdiğinizi bilin, çok seslilik mi, yoksa tek bir ses mi istiyoruz bu ülkede?