Ukrayna İzlenimleri-2 KIRIM’DAN UÇAN BILDIRCINLAR
Ukrayna’nın tarihi kenti Lvov’a vardığımızın ertesi günü, erkenden kalkıp kahvaltımızı yaptık. Mahmut’un mal aldığı fabrikanın eski ve yeni müdürlerini götüren otomobil bizi saat sekizde aldı. 100 km. uzaklıktaki 90 bin nüfuslu Truskaves yakınlarındaki fabrikaya götürdü. Burası 1946’da yapılmış, dünyada benzeri fazla olmayan sondaj makinelerinin kazıcı uçlarını yapan bir fabrika. 42 hektar bir araziye kurulmuş. 600 işçi çalışıyor. Hammaddesi Ukrayna’da üretilen çelik. Elmasları ise ABD’den geliyor. Yılda 20 milyon dolarlık mal üretme kapasitesi var ama bu yıl üretimi 8 milyon dolarlık olarak planlanmış. Anlayacağımız iki el değiştiren ve şimdi bir bankanın işlettiği fabrika, Ukrayna’nın içine düştüğü durumdan ötürü can çekişiyor. Batan geminin mallarından.
Çelik kütükler belli uzunluklarda kesilip 950 derecelik bir ocağa sokuluyor, bir kor haline gelince üzerine 6.300 ton ağırlığında bir kafa küt diye inerek onu yamultuyor. Bu parça daha sonraki işlemlerle delici bir çarka döndürülüyor. Bu mal, Rusya, Türkiye, Afrika, hatta Avrupa ülkeleri ve Amerika’ya satılıyormuş. Mahmut işte bunları satın alıyor, tırlarla Türkiye’ye taşıyor, Türkiye’de ve başka ülkelerde satıyor.
Ukrayna ekonomisi o hale gelmiş ki, Mahmut sipariş vermese fabrika duracak! Hatta ödemeyi önceden yapıyor, bu nedenle de malı ucuza getiriyor. Fabrika Mahmut’a bağımlı hale gelmiş.
İşçi ücretleri ise acınacak durumda. Yakınlarda Ukrayna’da aylık ücretleri 100 dolardan 120 dolara çıkmış. Bu fabrikada ise ellerine net olarak 140 dolar geçiyormuş. Gerçi Ukrayna’da birçok malın fiyatı Türkiye’den ucuz, örneğin benzin 1 dolar kadar, fakat bu ücretlerle insanların nasıl geçindiği meraka değer. Şu örnek açıklayıcı olmalı:
Mahmut’la fabrika yöneticilerinin hararetli görüşmeleri uzayınca öğlen vakti geçti. Karnım iyice acıktı. Bunlar öğle yemeği yemeyecekler miydi? Fabrika’ya vardığımızda birer kahve ikram etmişlerdi o kadar.
Dışarıya çıkarak orada rastladıklarıma burada kantin benzeri bir yer olup olmadığını sordum. Yokmuş. Koskoca fabrikada işçilerin bir çay içecek yerleri bile yok. Karnım iyice zil çalmaya başladığında sekretere midemi işaret ederek bana yiyecek bir şeyler vermesini rica ettim. Hemen beni odanın mutfak kısmına alarak kek ve bisküvi poşetini önüme koydu. Bunlar sabah gelirken Mahmut’un bir markete uğrayıp aldığı şeylerdi! Bir de çay verdi. Biraz sonra Mahmut de gelip bunlarla açlığını giderdi. Sonradan müdüre sordum. Burada neden bir kafeterya yoktu? Anlattı ki, böyle bir yer varmış ama işçiler uğramadığından kapanmış. Onlar yiyeceklerini evden getiriyorlarmış. Mahmut “Bunlar öğle yemeği yemiyorlar” demişti. Fabrika yönetiminin misafirlere bir kahve ısmarlayacak ödeneği yoktu! Sabah içtiğimiz kahveyi ise muhtemelen müdür evinden getirmişti!
KARADENİZ’İN İKİ YAKASI
Görüşmeler bittikten sonra, yakınlardaki 30 bin nüfuslu termal kenti Drogobiç’e götürüldük. Buraya birçok ülkeden insanlar geliyormuş. Azeri Restoran’a girdik. Az çok bizimkilere benzeyen yemeklerden yedik. Biralar, votkalar içildi. Sıra karşılıklı nutuklara geldi. Benden de bir hoş bulduk konuşması yapmam istendiğinde şöyle konuştum:
“Biz iki komşu ülkeyiz. Kırım’dan uçan bıldırcınlar benim memleketim olan Karadeniz kıyılarına konuyor. Ülkenizin suları, Don, Dinyeper ve Dinyester nehirleri tarafından ortak denizimiz Karadeniz’e dökülüyor. Bunlar bizim kıyılarımızı yalayarak İstanbul ve Çanakkale Boğazından Akdeniz’e çıkıyor. Ayrıca bizim sıkı dostluk günlerimiz oldu. Ukrayna Kızılordu Başkumandanı Mareşal Frunze 1922 başlarında Ankara’ya gelerek Kurtuluş Savaşı’na Ukrayna’nın desteğini gösterdi. Gerçi daha sonra bizim bu tarafa bakmamız bile nerdeyse yasak hale geldi. Ukrayna Rusya’nın bir parçası sayıldı. Sosyalizmin ülkenizde çökmesi karşısında hayal kırıklığına uğradık. Bize “Komünistler Moskova’ya!” diye bağırırlardı. Ne var ki iş adamı Mahmut bizden önce geldi! Kapitalizmin kötülüklerinden ve sosyalizmin beceriksizliğinden dersler çıkararak bütün halklar için yeni ve adil bir gelecek yaratmalıyız. Ukrayna ve Türkiye halklarının parlak gelecekleri şerefine …”
FİYATLAR
Ukraynalılar, Grivni adını verdikleri bir para birimi kullanıyorlar. 1 Doların 3.76 TL olduğu gün dolar 27 grivni, 1 TL ise 7.2 Grivni idi. Bazı dükkânlarda fiyatları not ettim. Bunlar Grivni olarak etiketlenmişti. Türk Lirası olarak şu fiyatlar ortaya çıkıyor:
Tavuk 3.1, Etler 10.1-13.1, domuz eti 15.27, lahana 3.26, salatalık 9.4, domates 3.8-5.5, limon 6.25, elma 2.1, kışlık kabak 2.5, muz 4.7, soğan 0.76, patates 0.76, kuru fasulye 4.8, bisküvi 5.27, portakal 5.5, mandalina 5.27, karnabahar 7.6, tereyağı 14.5, lor peyniri 5.41, greyfurt 5.2, kırmızı biber 12.5, nar 9.7. çorba: 6.5, restoranda üç kişilik içkili bir yemek 100 liradan az. Bir çakmak 1.5 lira. Bir kitapçıda iki kitabın fiyatını not ettim. Hepsi ciltli olan bu kitaplardan 318 sayfalık olanı 9.7, 610 sayfa olanı ise 15.9 lira idi. Şehir içi otobüslerinin biletleri ise nerdeyse bedava: 27 kuruş. Özellikle bu kış mevsiminde ithal sebze ve meyve fiyatlarının Ukraynalıların ortalama kazancına göre oldukça yüksek olduğu görülüyor.