BAŞKA ÇAREMİZ YOK
Yedi düvele karşı var olma mücadelesi veren ülkemizin, zor ve çetin bir süreçten geçtiği doğrudur.
Yediden yetmişe hepimiz, bu vatanın bekası için endişe duyuyoruz.
Bunun için gerekirse canımızı hiçe sayıyoruz.
Çünkü; “Söz konusu vatansa, gerisi teferruattır” bilinci, milletini düşünen her ferdin ruhuna işlemiş durumda...
Canımızı vermeye hazırız.
Ve zaten veriyoruz.
Tarihçiler ve çeşitli alanlardaki uzmanlar, tarih boyunca Mezopotamya veya Anadolu’da tutunmanın zor olduğunu her fırsatta dile getiriyor.
Jeo-politik konumumuz ele alındığında bunun ne kadar doğru bir tespit olduğunu elbette görüyoruz.
Dolayısıyla bu topraklarda ilelebet var olacaksak, tüm farklılıklara rağmen omuz omuza vermemiz gerektiği gerçeğini göz ardı edemeyiz.
Ne demiş şair:
Burası Anadolu
Dağlar omuz omuza
Gidenler toprak oldu
Sağlar omuz omuza
Omuz omuza gardaş
Omuz omuza yoldaş
Bektaşi, Zeybek, Dadaş
Canlar omuz omuza
Bu anlamda millet olarak hiç bir endişeye yer yoktur.
Ölmeyi bildiğimiz sürece, bu vatanda yaşamayı da hak edeceğiz.
Bu güne kadar hep böyle oldu.
Bundan sonra da olacak olan budur.
Ancak meselenin çetrefilli kısmını görmek ve bu konuda mesafe almak zorundayız.
Bana göre bu noktada iki sıkıntı yaşıyoruz.
İlk ve en önemlisi, içimizde barındırdığımız ve beslediğimiz hainlerdir.
İkincisi de “öfke” tuzağına yakalanmaktır.
Aslında ikinci şıktaki meseleyi çözebilsek, birincisi kendiliğinden hallolacaktır.
Elbette öfkemizin kaynağında bir çok sebep yatmaktadır.
Sadece parti ve ideoloji gözlüğünden olayları okumaya çalışmak, bunlardan biridir.
Bu arada hemen belirteyim; hayatım boyunca hiç bir partinin veya ideolojinin ya hep yanlış, ya da hep doğru olduğuna inanmadım.
Devam edelim...
Olaylara tam anlamıyla vakıf olamamak bir başka sıkıntımızdır.
Bununla bitiyor mu?
Bitmiyor elbette...
Fırat Kalkanı Harekatı’nı da işin içine katarsak, terörle mücadelede ya da terör saldırılarında yitirdiğimiz fidanlarımız, yüreklerimizi dağlıyor.
Bir annenin ve babanın yürek yangınını hangimiz tam olarak algılayabilir?
Yirmi yaşındaki çocuğunu toprağa vermiş bir annenin, oğlunun geride kalan giysilerini koklayarak medet ummasına, teselli aramasına hangi yürek dayanabilir?
O dehşetli acıyı kim, hangi kelimelerle izah edebilir?
Ama kim ne derse desin...
Bu millet, o tarifsiz acıların zirvesinde bile “Vatan sağolsun” diyebilmiştir.
Bazı çevreler her ne kadar bu yüce duyguyu ifade eden söz konusu kavramın içini boşaltsalar bile...
Zaten bu şuuru çözemeyenler, bir annenin; “Ben çocuğumu bu günler için yetiştirdim.” diklenişini ne yazık ki göremeyeceklerdir.
İşte bütün bu yaşadıklarımız, öfkeyi kontrol etmemizi zorlaştırmaktadır.
Bu da birbirimizi “ötekileştirme” tehlikesini getirmektedir.
Amansız bir mücadele halinde hata yapmamak imkansızdır.
Buna ülke yönetimi de dahildir.
Buna rağmen en az hata oranıyla bu cendereden kurtulmak zorundayız.
Çünkü başka çaremiz yok.
HOŞÇAKALIN