SORAN, SORGULAYAN BİR TOPLUMU YÖNETMEK ZOR MUDUR?
İnsanın kendini ifade etmesi bir ihtiyaçtır.
Düşüncesini ve bildiklerini aktarması...
Bilmediğini öğrenmesi, kendini geliştirmesi...
Ruhsal dünyasında olan bitenle yüzleşmesi, birey olabilmesi...
Dahası, sosyal bir varlık olduğunun bilincine varması...
Bütün bunlar insan için ihtiyaçtır.
Peki; insan bu ve benzer ihtiyaçlarını nasıl karşı lar?
Nereden ve hangi vesileyle karşılar?
Elbette başka alternatifler de vardır ama...
Bu anlamda ihtiyacının büyük bir bölümünü kültür ve sanattan karşılar.
Karşılamak zorundadır.
Gelişmiş, uygar dünyalara baktığınızda sanatın ne denli önemli bir faktör olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz.
Neden “gelişmiş” diyoruz?
Çünkü sanat, bir toplumun gelişmesinde vazgeçilmez bir dinamiktir.
Cümleyi ters yüz edelim...
Yeryüzünde kültüre ve sanata sırtını dönen ne kadar toplum varsa, ezilmeye ve cılız kalmaya mahkumdur.
Ülkemizin son atmış yetmiş yılına baktığınızda, bu konudaki ihmalimizin ve duyarsızlığımızın, geldiğimiz noktada çok büyük payı olduğunu görürsünüz.
Elin oğlu; neredeyse tüm dünyayı kültür ve sanatla etki alanına alırken, bizim bu konuyu görmezden gelmemiz ne büyük bir acıdır.
Biz, bu gerçeği şimdilerde gördük mü?
Bazı olumlu emareler göze çarpsa bile, kendi adıma tam emin değilim.
Ama şundan eminim:
Başımızı; deve kuşu misali kuma gömmeye ne kadar devam edersek, o oranda kan kaybetmeyi sürdüreceğiz.
Zira; “biz görmüyoruz” diye gerçekler ortadan yok olmuyor.
Birey ve toplumun gelişmesinde, bilinçlenmesinde, sosyal ve ruhsal terapisinde, duyarlılığın mesafe kat etmesinde ve diğer bütün fayda alanlarında kültür ve sanatın hala farkına varamamak, tam bir acizlik ve zavallılık örneğidir.
Bu saatten sonra ülke olarak hiç bir ideolojik saplantıya düşmeden, önyargıların ve sığ yaklaşımların pençesinde kıvranmadan kültür ve sanat alanında yapılacak çalışmaların önünü sonuna kadar açmalıyız.
Özellikle bizi anlatan, karakteristik yönümüzü öne çıkaran her türlü sanatsal çalışmaya ağırlık vermeliyiz.
Birey ve toplum için iki önemli husus vardır.
Biri, kendini ifade etmek...
Diğeri de “ötekini” anlamaktır.
Yani “empati” denilen hadise...
Bunlar olmadan bilgi, duygu ve düşünce akışı sağlayamayız.
Zaten “içine kapanık” bir toplumuz.
Kültür ve sanatın engin hoşgörüsü, iklimi ve platformu olmadan bir çok avantajı yaşayamaz ve mevcut sorunlarımızı çözemeyiz.
Aslında daha çok güvenlik alanında dile getirdiğimiz “seferberlik” olgusunu bu alanda da acilen hayata geçirmeliyiz.
Geçen her zaman, bizim için telafisi zor kayıplar getirecektir.
Çünkü kültür ve sanat; en az güvenlik, ekonomi, eğitim, sağlık kadar önemlidir ve göz ardı edilemeyecek boyuttadır.
Kültür sanat; düşünmeyi, araştırmayı ve sorgulamayı gerektirir.
Derler ki; “Hiç bir ülkede mevcut otorite, soran ve sorgulayan kitleler istemez. Zira duyarlı bir toplumu yönetmek zordur.”
Bizim yöneticilerin, bu durumda olabileceklerini düşünmek ve aklıma getirmek istemiyorum.
Buna benzer korku ve kaygıların hiç bir fayda sağlayacağına inanmıyorum.
Bilakis; kültür ve sanatla yoğurulmuş bir toplumun, yerinde saymasının imkanı ve ihtimali yoktur.
Amerika’yı yeniden keşfetmiyoruz.
Milli ve manevi değerlerimizi, çağın nimetleri ve değerleriyle sanatın potasında buluşturmalıyız.
İnanıyorum ki; bunu başarabildiğimiz gün, ortaya muhteşem işler çıkacak.
HOŞÇAKALIN..