KÖPEK YESİN SİZİN HAMSİNİZİ!
Ordu Emniyet Müdürlüğünün sorgu odasına alındığımda oturtulduğum sandalyenin karşısında kuvvetle bir ışık karşımda oturan üç sorgucunun görülmesini engelliyordu. Bir süre sonra Baş komiser Mustafa Yayla: Karşındaki kişileri tanıyabiliyor musun?” diye sordu.
Sağ tarafta oturan bizi Ankara’dan buraya getiren polis, ortadaki Karadeniz şivesiyle konuşan biri” dedim. Yayla: “Söndürün şu ışığı!” diye emir verdi. Sonra şu açıklamayı yaptı:
“Bu aleti Amerika’dan yeni getirttik. Sorgulayanlar güya tanınmayacak. Fakat işe yaramadığı görülüyor” dedi.
Uzun süre Fatsa’dan uzak kaldığımız için Ordu polisinin hakkımızda en ufak bir bilgisi yoktu. Bu nedenle, kim olduğumuzu, ne yaptığımızı ve ne düşündüğümüzü anlatmak bize düştü.
Bir ara sorguya ara vererek yan odaya geçtiler. Beni de oraya aldılar. Bir masanın çevresine oturdular. Masada bir tepsi dolusu kızartılmış hamsi vardı. Hani şöyle Karadenizlilerin çok iyi tanıdığı ve görünce ağızlarının suyu akan, mısır ununa belenerek kızartılmış hamsi…
“Buyur, sen da bize katıl!” dediler.
“Köpek yesin sizin hamsinizi!” dedim. Tabii içimden dedim. Onlara ise:
“ Ben sizin yemeğinizi yemem!” dedim.
Hayret ettiler. Yayla, daha önce sorguladığı önemli bir isim söyleyerek:
“Senin gibi değildi. Hatta elimdeki tespihi kaparak ‘Bu benim olacak!’ diyerek geri vermedi” dedi.
9 Mart Pazar günü iki sivil araçla bizi Fatsa’ya götürürlerken şehre girmeden önce bir araziye sapınca “Bunlar bizi nereye götürüyor?” diye kaygılandık. İçine girdiğimiz yer, daha önce Kuran kursu binasıymış. Buranın bir işkence hane olarak kullanıldığı pencere kenarlarındaki göz bağlarından belliydi. Konulacağımız Efirli Cezaevindeki tutuklular burada işkence gördüklerini anlatacaklardı.
Burada 45 dakika kadar tutulmamız, Fatsa savcı ve yargıcının ayarlaması içinmiş. Fatsa Adliyesinde savcı ifademizi kısaca aldı. Yargıcın bizi bırakacağına inanıyorduk. Koridorda beklerken odasına giren yargıç polislere:
“Tutuklama müzekkeresi hazır mı?” diye sormaz mı? Demek ki adalet denen mekanizme böyle işliyordu! Yargıç, bizim suçlu mu suçsuz mu olduğumuzu araştırıp öyle karar vermeye değil, önceden hazırlanmış tutuklama müzekkeresini imzalamak için gelmişti!
Adliyenin bulunduğu Hükümet Konağından karşıdaki Öğretmenler Lokalinin penceresinden merakla bizim tarafa bakan öğretmenleri görüyorduk! Herhalde bir kısmıyla on yıl önce birlikte çalıştığımız bu arkadaşlar, rejimim herkesi teke düşürdüğü bir ortamda ellerinden bir şey gelmemenin üzüntüsünü taşıyordu.
Efirli Cezaevi, 1971 İzmir Askeri Tutukevi, 1971-1974 Mamak Askeri Tutukevinden sonra benim üçüncü, Şenal’ın ise 1972-1974 Mamak Tutukevinden sonra ikinci hapisliği olacaktı. Dolayısıyla bu konuda deneyimli sayılırdık. 42 yaşında olan ben, siyasi koğuşun en yaşlısıydım.
25 Mart 1986 gününün gecesi koğuşta bir sızlanma duydum. İbrahim, yatağa oturmuş, ellerini başının iki yanına yumak yapmıştı. Yanına varıp neyi olduğunu sordu:
“Beynim çekiliyor!” dedi. Şiddetli bir baş ağrısı çekiyordu. Şakaklarını ovmayı önerdim:
“O kadar çok ovdum ki, acıyor!” dedi. Koğuş başkanını uyandırıp durumu gardiyana haber vermesini söyledim.
Dış kapı kapalı, iç kapı kapalı! Sesimizi duyurabileceğimiz şüpheliydi. Gardiyanlar yatmış olmalıydı. Koğuş başkanı bu durumu belirterek ilgilenmedi! Yerinden bile kalkmadı! Yanındaki bir naylon torbada gördüğüm Gripini istedim, verdi.
İbrahim bunu içti. Bir süre sonra da birlikte sigara içmek bahanesiyle tuvalete gittik. Bu ağrıya neyin sebep olabileceğini sordum. Bugün banyo yapmamış, top da oynamamıştı. Onun söylediğine göre bu ağrı 1980’de gözaltına alındığında gördüğü işkenceden kalmaydı. Ara sıra başının ağrıdığı oluyordu ama hiç bu kadar şiddetli olmamıştı.
Ertesi gün, aradan altı yıl geçtikten sonra böyle bir arazın kalıp kalmayacağı konusunda bir tutuklaya danıştım. O arkadaş, 1980’de kendisine işkence yapan polisin şöyle dediğini aktardı:
“ Siz asıl beş yıl sonra bunun etkisini göreceksiniz!”
Hiçbir şey olmamış gibi birlikte hamsi yiyecektik öyle mi? Köpek yesin sizin hamsinizi!
Fotoğraf: Efirli Cezaevinde Selahattin Özakın ve Ali Öztürk’le (11 Mart 1986)