KUBİLAY
Yıl 23 Aralık 1930, Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay, İzmir’in Menemen ilçesinde, başı kesilerek şehit edildi. Tarihte ‘Menemen Ayaklanması’ olarak gördüğümüz ve 86 yıl önce yaşanmış bu vahim olayın izleri hiç silinmedi. Aynı zihniyetin getirdiği bu olayları, başka şekillerde yine yaşadık ve halen yaşıyoruz.
2 Temmuz 1993’de da Sivas’ta yakılan onca can, yine aynı düşünceyle, yine aynı sebeple yakıldı.
15 Temmuz’da halka silah sıkan askerin düşüncesi de, aynı düşünceydi.
‘Olayın tanıklarından biri mahkeme kayıtlarına geçen ifadeleriyle Menemen’de yaşananları şöyle anlatmış: "Ahali gittikçe büyüyordu. Yirmi dakika geçti. Birdenbire meydanı otuz kırk nefer silahlarına süngü takarak abluka etti. İçlerinden genç bir zabit ileri atıldı. Mehdinin yakasını tuttu ve şiddetle sarstı. Mehdi, genç zabiti silkeleyip yere attı ve elindeki silahı çevirerek zabite ateşledi. (Bu kurşun, Kubilay'ın omzundan girip arkasından çıkmıştı) Yaralı zabit, yarasının ağırlığına rağmen ayağa kalktı ve meydandan çekildi. Halktan bir kısım bu esnada uzun uzun el çırparak alkışlıyor ve Allah Allah! diye bağırıyordu. Aradan on beş dakika geçti. Asilerden biri, Mehdi'nin yanına gelerek, zabitin cami avlusunda yattığını haber verdi. Bunun üzerine Mehdi yanındaki birinden bıçağı alarak bir arkadaşıyla cami avlusuna girdi.
‘Bundan sonrasını ise bu olayı daha iyi gören bir başka tanık anlatmış: Mehdi, genç ve yaralı zabiti yüzükoyun yatırdıktan sonra bir ayağını yaralı omzuna koydu, bir eliyle saçlarından tutup Kubilay'ın diri diri boğazını kesti. Sonra da elindeki başı caminin önündeki büyükçe bir taşın üzerine koyarak "Gördünüz mü? Kafirlerin akıbeti işte budur" diye bağırmaya başladı. Sonra, "Getirin bir ip!" diye bağırdı. Meydanda toplanan halktan biri dükkanına koşarak ip getirdi. Kesilmiş başı bayrağın tepesine bağladılar. Bu sıralarda yetişen makineli tüfek takımı ve iki bekçi ile asiler arasında başlayan çatışmada Mehdi Giritli Mehmet, Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet vurulup öldü. Nalıncı Hasan ile Ali oğlu Hasan da halk arasından kaçsa da Manisa'da yakayı ele verdi. Bu arada bekçi Hasan ile Mustafa çatışmada yaşamını yitirdi. Yargılama sırasında olayın Nakşibendî Tarikatının lideri Şeyh Esat ve yandaşları tarafından planlandığı ve Manisa'da günler öncesinden hazırlanan Derviş Mehmet adında bir kişinin liderliğinde bir grup tarafından icra edildiği anlaşılmıştır.
Tarihçilerin değerlendirmesine göre, ‘olayların temelinde Saltanattan Cumhuriyet dönemine geçiş ve Atatürk İnkılâpları olarak adlandırdığımız inkılâplara karşı, bu konularda tamamen cahil halkın ve din adamlarıyla onların yanında bütün karşıt güçlerin yarattığı atmosfer bulunmaktadır. Serbest Cumhuriyet fırkası bu kesimler için bir umuttu. Onlara göre; tepeden inme bir şekilde halkın önüne konan zorlamalar, bu parti iktidara gelince değiştirilebilecekti. Mesela şapka kaldırılacak, kıyafet serbest bırakılacak, tekke ve zaviyeler, eski yazı, Hilafet, Şeyhülislamlık gibi kurumlar hatta saltanat tekrar geri gelebilecekti. Kadın erkek eşitliği ne demekti? Kadının yeri evi ve çocukları olmalıydı ve kocasına itaat etmeli ve onu memnun etmeye çalışmalıydı. Böylece bozulan aile düzeni yeniden özlenen seviyeye getirilebilecekti. Serbest Fırka bu nedenlerle birkaç ay içinde çığ gibi büyüdü. Bu gelişmelerin ardından Partinin kapatılma ihtimali belirince bazı tarikatlar bundan büyük rahatsızlık duydular.’
İşte Cumhuriyet’in ve laiklik ilkesinin neden bu denli önemli olduğu ve bunun tüm devlet kurumlarında ve halkın zihninde yer etmesi gerektiği çok açıktır. Tekke ve zaviyelerin, şeyhlerin, müritlerin toplumu yönlendirdiği bir düzende, insan haklarından, yaşam hakkından ve çağdaş bir toplumdan söz edilmesi mümkün değildir. Bu sebeple Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığından başka yol gösterici aramak boşunadır.