KURTULUŞ GÜNLERi
Ülke yangın yerine döndü. Kurtuluş Savaşını yaşadığımız günlere döndük. Aradaki fark Kurtuluş Savaşı günlerinde iletişim olanakları bu kadar olmadığı için akşamları bugünkü kadar gözyaşı dökmüyorduk. Sadece akşamları da değil iletişimin düşünülenin de ilerisinde günler yaşadığımız için cebimize gelen bir mesaj sesinin arkasından “ Son dakika “ başlıklı bir habere bakıyoruz. Bir ilimizde patlama olmuş, önce çok sayıda yaralı haberi, arkasından RTÜK nun getirdiği yayın yasağı ve ilerleyen saatlerde yabancı haber kaynaklarından öğrendiğimiz içler acısı tablolar…!
Bu acı tabloların oluşmasını (yapanlar hariç) hiç kimsenin arzu etmeyeceğini düşünen ve de kabul edenlerdenim. Geçen hafta da benzer konuda yazdım. Son günlerde dilimiz her ne kadar yılmayız, korkmayız, çapulcu, şaşkın gibi nitelemeler yaparak dik durmaya çalışsak da içimizin acısına katlanamaz durumlara düştük.
Mutlaka; ama mutlaka radikal kararlar alınması gerekmektedir. Artık terörün boyutları ülkemizde yaşayan yabancılara sıçramış durumda. Kendi içimizdeki acıları bastırmaya çalışsak da yabancılara verecek cevabımız kalmıyor. Ülkemizin dış ilişkileri etkilenilmeye ve ülkemiz yaşanamaz bir ülke damgası ile damgalanmaya çalışılıyor. Bazı ülkeler diplomatlarını büyük elçiler seviyesinde çekmeye başladılar. Güçleri yetmese de, yetmeyeceğini biliyor olsalar da yine de ülkenin kapısına kilit vurmaya çalışanlar var.
Peki ama ne yapmalı?
Kurtuluş Savaşı günlerinde, o yılların teknolojisine kağnı arabalarında taşıdıkları malzemelerle baş kaldıran teyzelerin, bıyığı bitmemiş çocukların birlik ve beraberlik duygularının aşılanması, ruh ve ülkü birliğinin aşılanması gerekmektedir. Cumhurbaşkanını, başbakanı, muhalefet ve ana muhalefet partisi genel başkanlarını sevmesek bile bu sevgisizliği belli etmeyip aksine bir ve beraberlik görüntüsü vermemiz gerekmektedir. A kanalını izleyenlerin muhalefet partisi lideri çıktığında, B kanalını izleyenlerin iktidar lideri çıktığında kanalı kapatmak yerine bağrına taş basarak da olsa sonuna kadar izleyip yapıcı yönden değerlendirme yapmaları gerektiğini düşünüyorum. Tabii bu arada en büyük görev de ülkeyi yönetenlere düşmektedir. Hiç değilse bu günlerde kişisel hırsların, parti menfaatlerinin birazcık olsun ikinci planda tutulması gerekmektedir. Hep benim dediğim olmalı diye tutturmaya devam edilirse maalesef geri dönüşü olmayan, yalnız ve dünya savaşından çıkmış bir ülke konumuna gelmek gibi acı bir durumla karşı karşıya kalabiliriz. Unutmayalım ki, Kurtuluş Savaşı günleri bu günlerden çok daha kötü günlerdi ve bu millet o kötü günleri büyük bir başarı ile geride bırakmayı becerebildi.